Bowen Aile Sistemleri Terapisi

Bowen Aile Sistemleri Terapisi

Bowen Aile Sistemleri Terapisi

Aile içinde yaşananlar davranışlarımızı etkiler, peki ya geçmişte ve şu anda bu etkileri oluşturan güçler? Bir adamın aile yaşamı ile arasına mesafe koymasına ne neden etkili olur? Bir kadının çocuklarının yaşamlarını idare etmek için kendi gelişimini ihmal etmesine neden olan nedir? Bowen bunların yanıtlarını geniş aile ilişkilerinde aramıştı. Birçok insan evlerinden ayrıldıkları zaman artık gelişmiş, bağımsız birer yetişkin olduğunu, en azından anne baba etkisinden özgürleştiğini düşünür. Bowen’a göre nereye gidersek gidelim ailemiz hep bizimle kalacaktır ve yaşamlarımızda tamamlanmayı bekleyen en önemli iş anne babaya karşı duygusal tepkiselliğin çözülmesidir diyor…

Benliliğin Farklılaşması

Kabaca “ego gücüne’’ benzetebileceğimiz benliliğin farklılaşması düşünme ve kavrama, iç ve dış duygusal baskılara otomatik tepki vermeme kapasitesi, kaygı söz konusu olduğunda bile esnek akıllıca davranabilme yeteneğidir. Buna karşılık farklılaşmamış insanlar başkalarına karşı -ya boğun eğici ya da karşı koyucu bir biçimde- hemen tepki verme eğilimi sergiler. Özellikle kaygı yaratan konular olduğunda özerkliklerini korumakta güçlük çekerler. Ne düşündükleri sorulduğunda ne hissettiklerini söylerler ya da neye inandıkları sorulduğunda duyduklarını tekrar ederler. Ya söylediğimiz her şeye hemfikir olurlar ya da her konuda tartışırlar.

Bowen Aile Sistemleri Terapisi

Bowen Aile Sistemleri Terapisi

Duygusal Üçgenler

Hayatınızda sürmekte olan en sorunlu ilişkiyi düşünün. Bur tür ilişkilerde her zaman bir üçüncü kişi söz konusudur. Üçüncü tarafların gölgesi –akrabalar, arkadaşlar hatta anılar- hemen her ilişkide kendini gösterir. Üçgenlerin etkinliğinde temel etki kaygıdır. Kaygı düzeyi artınca insanlar yakınlığa daha büyük bir gereksinim duyar ya da başkalarından gelen baskı artınca araya mesafe koymaya daha büyük bir gereksinim duyulur. Sonuç olarak, eşlerden biri ya da her ikisi duygudaşlık için bir başkasına yakınlaşır ya da çatışma, yardım etmek isteyen üçüncü bir kişiyi ilişkinin içine çeker. Üçüncü taraf yalnızca geçici bir süre için ilişkiye dahil olursa ya da bu iki kişiyi anlaşmazlıklarını çözmeye zorlarsa üçgen kalıcılaşmaz. Öte yandan, üçüncü kişinin varlığı, çoğu zaman olduğu gibi kalıcı olursa, üçgen de ilişkinin bir parçası haline gelir. İki kişinin yaşadığı kaygı üç kişiye yayıldığı için kaygı düzeyi azalır. Örneğin kocasının mesafeli duruşuna öfkelenen bir kadın, çocuklardan biriyle daha fazla ilgilenmeye başlayabilir. Evliliğe harcanacak enerjiyi buraya harcaması bu durumu üçgenleştirir.  Kadının çocuğuyla zaman geçirmesi, kocasının üzerindeki baskıyı azaltır. Bununla birlikte ortak ilgi alanları yaratmayı öğrenme olasılıkları azalırken, çocuğun bağımsızlığı da sekteye uğrar. Bu yüzden üçgenleşme rahatlama sağlarken, çatışmanın olduğu gibi kalmasına da neden olur.

Ailelerde yaşanan sorunların çoğu böyle üçgenleri içerir ve bu nedense de yalnızca ikili üzerine çalışmanın sonuçları kısıtlı olabilir. Bir kadın, kocası mesafeli olduğu için oğluyla fazla ilgileniyorsa, oğlunun disiplinine yönelik daha iyi teknikler öğrenmesi, sorununu çözmeyecektir.

Çok Kuşaklı Aktarım Süreçleri

Her şeye ender olarak sakin karşılık verebilen, duygusal patlamalara kapılan birini tanıdıysanız duygusal açıdan tepkisel insanlarla iletişim kurmaya çalışmanın ne kadar yıpratıcı olduğunu biliyorsunuz demektir.

Farklılaşmamış ailelerde büyüyen çocuklar duygusal açıdan tepkisel olurlar ve bu da kendini anne babanın aşırı duygusal bağlılığı ya da duygusal kesilme olarak gösterebilir. Bu da duygusal kaynakları sınırlı insanlar, tipik olarak, gereksinimlerini yansıttığı için evlilikte kaynaşmaya yol açar. Bu yeni kaynaşma istikrarlı olmadığı için şu durumlardan birini yaratma eğilimi gösterebilir: (1) eşler arası duygusal uzaklık; (2) eşlerden birinde fiziksel ya da duygusal işlevsizlik; (3) evlilikte geçimsizlik ya da (4) sorunların çocuklara yansıtılması.

Eşine duygusal açıdan tepkisel olan bir adamın, karısına duygusal açıdan uzak olması sık görülen bir durumdur. Buda annenin genellikle özellikle bir çocuk üzerine yoğunlaşan kaygılı bir bağlanma sergiler. Bu bağlantı şefkatli bir ilgiden farklı, kaygılı, düğümlenmiş bir endişedir. Bu yansıtma sürecinin hedefi olan annenin kendini en çok verdiği çocukta benliğin farklılaşması en alt düzeyde gerçekleşir ve çocuk psikolojik sorunlara daha açık olur. Kaygı çocuklardan biri üzerine odaklandıkça, çocuğun kendi duygusallığını düzenleme yeteneği ve yetişkin, mutlu bir insan olma olasılığı azalır. Anne ve babalar bu çocuklara boyun eğme ya da baş kaldırma dışında pek bir seçenek bırakmaz. Bu tip çocuklar kendi başlarına düşünmeyi öğrenmek yerine başkalarına tepkiselleşir.

Kardeş Konumu

Bowen çocuklardaki kişilik özelliklerinin ailedeki konumlarına dayandığına inanıyordu. Genel özelliklerin yanı sıra belirli bir aileye özgü bilgiler, bir çocuğun ailenin duygusal sürecinde nasıl bir rol oynayacağının öngörülmesine yardım eder.

Bowen’ın kuramı, kardeşler arasındaki rekabeti gözden geçirmeye yönelen ilginç bir bakış açısı sunuyor. Bir annenin çocuklarını eşit oranda sevildiğini hissetmesi kaygısı taşıdığını düşünün. Bu endişe kusursuz eşitlik çabasını getirir. Çocukların her biri kardeşlerine oranla gördüğü ilgi konusunda son derece duyarlı hale gelir. Bu da kavgalara kine yol açabilir, ki anne tam da bunu engellemek istemiştir. Ayrıca, anne çocukların duygularını denetleme kaygısı taşıdığı için kavgaları yatıştırmak için araya girebilir, böylece çocukların kendi aralarında uzlaşma şanslarını elinden alır, bu da kendilerine eşit davranılmadığını hissetmeleri için ayrıca bir neden verir çocuklara. (Neden odama gidecekmişim, kavgayı o başlattı…)

Doğum sırasının önemi Fran Sulloway’in Born to Rebel (isyankâr dopanlar,1996) adlı kitabında da belgelenmiştir. Kardeşlerin ailedeki yerlerini güvenceye almak için birbirleriyle rekabet etmede kullandıkları stratejiler dağarcığıdır.

İlk doğanlarda güç ve otoriteyle özdeşleşme eğilimi görülür. Statülerini korumak için büyüklük ve güçlerini kullanırlar ve kardeşlere sahip olmanın bedelini onlar üzerinde baskı kurarak azaltmaya çalışırlar. Ailenin mazlumları, yani sonradan doğanlar, daha çok ezilenlerle özdeşleşme kurarlar. Yeni deneyimlere daha açık olurlar, çünkü bu özellik onlara ailenin sonradan gelenleri olarak kendilerine uygun bir boşluk bulmalarına yardım eder. Bunlar arasından yerleşik düzene ve kabullenilmiş öğretilere başkaldıran isimler çıkmıştır.

Normal Aile Gelişimi

En uygun gelişim aile üyeleri farklılaştığında, kaygı düzeyi düşük olduğunda ve eşlerin kendi aileleriyle duygusal bağlantısı iyi olduğunda gerçekleşeceği düşünülür. Çoğumuz ergenlikten yetişkinliğe doğru değişim gösterirken evden ayrılırız. Dolayısıyla dönüşüm tamamlanmadan kalır ve yetişkin olsak bile anne babamıza “Ya da bize aynı etkiyi her kim yaratırsa’’ ergen duyarlılığıyla tepki vermeyi sürdürürüz. En uygunu olmasa da insanlar, kaygıdan kaçınmak için aileyle bağlantı düzeyini azaltır. Evden çıkıp yalnız kaldıklarında artık eski güçlükleri arkada bıraktıklarına inanırlar. Gelin görün ki gittiğimiz her yere, tamamlanmamış bir olarak, yanımızda götürürüz. Aile çatışmalarındaki rolleri göz ardı etmeyi öğrenen çoğu insan, bulunduğu yeni ilişkilerinde de yeniden ortaya çıkmasını engelleyemez.

Geçmişten bize kalan diğer bir miras da yakın eşler arasındaki duygusal bağlanmanın, geldikleri ailelerdeki bağlara benzemeye başlamasıdır. Farklılaşmamış insanlar kurdukları yeni ailelerde de farklılaşmamış olmayı sürdürürler. Kaygıya karşı geri durma ve mesafeyi benimseyenler evliliklerinde de aynı eğilimi sergilerler. Bu nedenle Bowen, öncelikle ilk ailede özerk kişiliklerin farklılaşmasının hem normal gelişimin gidişatı hem de sağaltımsal iyileşmenin yolu olduğuna inanıyordu.

Evden ayrılma evresinde genç yetişkinlerin öncelikli görevi, duygusal kesilme ya da duygusal bir yedeğe sığınma söz konusu olmadan ailelerinden ayrılmaktır. Yeni birlik oluşturmak için eş bulmadan önce özerk benlik geliştirmelidir. Ailelerin evlilik yoluyla birleşmesi evresinde öncelikli görev yeni çiftin bağlılığıdır. Ancak bu, iki bireyin birleşmesinden ibaret değildir; iki sistemin bütünüyle dönüşmesi söz konusudur.

Küçük çocuklu ailelerin yeni üyelere yer açması, çocuk yetiştirmede iş birliği yapması, evliliğin anne babalığın gölgesinde kalmaması gerekir. Ergenlik döneminde çocuklar anne baba gibi olmak istemez, kendileri olmak isterler. Ergenlik çağında çocuklarını hala küçük çocuklarmış gibi denetlemeye çalışırlar ise bu dönem normal olan bir baş kaldırının acı bir şekilde şiddetlenmesine yol açar. Çocuktan ayrılma ve hayata devam etme evresinde ise anne baba, çocuklarının evden ayrılıp kendi hayatlarını kurmalarına izin vermelidir.

Davranış Bozukluklarının Gelişimi

Semptomlar kişinin başa çıkamayacağı büyüklükte bir stres altına girmesiyle birlikte ortaya çıkar.  Kişi ne kadar çok farklılaşmışsa o denli sağlam olacak ve bu da ilişkilerin daha esnek ve sürdürülebilir yapacaktır. Farklılaşma yalnızca bireysel değil, aynı zamanda ilişkilere özgü bir nitelik olmasıdır. Birisinin temel farklılaşma düzeyi, büyük oranda ailesinde ulaştığı özerklik derecesi tarafından belirlenir. Bowen’a göre sorunların ortaya çıkmasının temelindeki etken duygusal kaynaşmadır. Kaynaşma ne kadar fazlaysa başkalarının duygusallığına karşı daha savunmasız olur.

Terapinin Hedefleri

Bowen’ın izleyicileri insanları değiştirmeye çalışmaz; sorunları çözmekle de pek fazla ilgilenmezler. Bunun yerine, terapiyi, insanların kendileri ve ilişkileri hakkında daha çok şey öğrenmesi ve böylece kendi sorunları sorumluluğunu üstlenebilmesi için bir fırsat olarak görürler. Bowen terapisi, aile suçlamanın ötesine geçip ailede yaşanan sorunlardaki rollerini keşfetmelerine yardım ettiği etkin bir inceleme sürecidir.

Ailedeki sorunların örüntüsünü incelemek için “süreç’’ ve “yapı’’ dikkatle incelenmelidir. Süreç duygusal tepkisellik örüntülerinin, yapı da iç içe geçmiş üçgenler ağının karşılığıdır.

Bu kuramla bağlantılı klinik uygulama (1) anne babanın kendi kaygılarını yönetebilme yeteneğinin güçlenmesini ve böylece çocuklarının davranışlarını daha iyi idare edebilmeye başlamalarını ve (2) ilk ailelerinde daha az kaygılı davranabilme yeteneğinin arttırılması yoluyla çiftin duygusal işleyişinin güçlendirilmesi gerekir.

Davranış Değişiminin Koşulları

Bowen terapisinin temel ilkesi, düşünme ile duyguyu birbirinden ayırt edebilme yeteneğini arttırmak ve bu yeteneği ilişkideki sorunları çözmede kullanmayı öğrenmektir. Kaygıyı azaltmak ve benliğe odaklanmayı arttırmak birinci değişim mekanizmasıdır.

Terapist sorular sorar ve teker teker bireyleri kendi üzerine düşünmeye yöneltir. Terapistte üçgenleşmeden kaçınmalıdır bunun en iyi yolu da taraf tutmaktan kaçınmak ve iyileşme sürecinde daha fazla sorumluluk almaya yönlendirmektir. Bowen’a göre değişimi başlatan şey bireylerin ya da çiftlerin ailenin geri kalanını etkileyebilmesiydi çünkü bir üçgendeki değişiklik bütün aile sistemini etkileyecektir.

Psikolog Tuğba DUMAN

Facebook
Twitter
LinkedIn
Telegram
Comments

Related posts