Hayatta Kalanın Suçluluğu

Hayatta kalma suçluluğu, genellikle ölüme maruz kalan veya tanık olup hayatta olan kişilerde görülür. Duygusal sıkıntıya ve olumsuz öz değerlendirmeye neden olur. Hayatta kalanlar, durum üzerinde gerçek bir güçleri veya etkileri olmasalar bile, genellikle başkalarının ölümünden veya yaralanmasından sorumlu hissederler.

Hayatta Kalanın Suçluluğu

Hayatta kalanın suçluluğu (survivor’s guilt), hem klinik tanımlarda hem de meslekten olmayan dilde yaygın olarak kullanılan bir terimdir ve ağırlıklı olarak ciddi travma sonrası ruh sağlığı sonuçlarıyla ilişkili, travmaya maruz kalan bir dizi popülasyonda tanımlanmıştır.

Suçluluk, olumsuz öz değerlendirme ile karakterize olan bilinçli bir etki ve ahlaki duygudur ve travma sonrası yaşanılan yaygın bir deneyimdir. Hayatta kalma suçluluğu, genellikle ölüme maruz kalan veya tanık olup hayatta olan kişilerde görülür. Duygusal sıkıntıya ve olumsuz öz değerlendirmeye neden olur. Hayatta kalanlar, durum üzerinde gerçek bir güçleri veya etkileri olmasalar bile, genellikle başkalarının ölümünden veya yaralanmasından sorumlu hissederler.

DSM-III’e göre, hayatta kalanın suçluluk duygusu bir zamanlar travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) bir belirtisi olarak kabul edildi. DSM-IV-TR’de TSSB’nin ilişkili bir semptomu olarak listelendi, ardından en son tanı kriterleri olan DSM-5’te çıkarıldı. Önceki tanısal önemine rağmen, bu deneyim nadiren sistematik olarak incelenmiştir.

Hayatta kalanın suçluluk deneyimi, yüzyıllardır terapötik yazılarda belgelenmiştir. Freud, babasının ölümünden sonra, kendi ‘hayatta kalanlar arasında düzenli olarak var olan kendini kınama’ deneyimine dikkat çekmiştir. Niederland 1968 yılında, Holokost’tan sağ kurtulanlarda hayatta kalan suçluluk deneyimi hakkında kapsamlı bir yazı yazmıştır ve ‘hayatta kalan sendromu’ terimini ortaya koymuştur. Bununla birlikte Lifton, Hiroşima saldırısından kurtulanların ayrıntılı gözlemlerinde de benzer bir patoloji paterni kaydetmiştir.

Hayatta Kalanın Suçluluk Deneyimi Hakkında Teoriler

Travma geçirmiş popülasyonlarda hayatta kalma suçluluğunun yüksek prevalansına rağmen, tedaviye rehberlik edecek çok az teorik model geliştirilmiştir. Holokost’tan sonra, Niederlandi’ninki (1968) gibi psikanalitik açıklamalar, hayatta kalanın suçluluğunu, toplama kampı mahkumlarının saldırganla (yani gardiyanlarla) özdeşleştiğinde ortaya çıkan psişik bir çatışma olarak görmüştür ve ölen diğer tutsaklara ihanet ettiklerine dair bilinç dışı bir duyguya yol açtığını öne sürmüştür. Lifton (1967), Hiroşima’da hayatta kalanlarda da benzer olgulara dikkat çekerek, bir başkasının hayatının kendi hayatları pahasına feda edildiğine dair sıklıkla duyulan duyguyu anlatmıştır.

Pathania ve arkadaşları (2018), hayatta kalan suçluluğunun daha güncel bir teorik açıklamasını yapmışlardır; TSSB hastalarıyla yapılan görüşmelere dayanarak, hayatta kalanların hayatta kalmalarını anlamlandırabilmek için sürekli bir mücadeleyle karşı karşıya kaldıklarını, bunun da kalıcı suçluluk duygularına ve yaşamdan memnuniyetsizliğe yol açtığını bulmuşlardır. Hayatta kalanlar genellikle hayatta kalmak için bir şekilde tamir etmek veya telafi etmek istediklerini bildirmişlerdir, ancak çok azı bunu yapmanın bir yolunu bulmuştur.

Wang ve diğerleri (2018) ise, bir depremden sonra hayatta kalanın suçluluk duygusunun sosyal destek üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu ve bunun da travma sonrası büyümeyi öngördüğünü ve suçlu hissedenlerin daha fedakar davranışlar sergilediklerini öne sürdüğünü tespit etmişlerdir.

Bilişsel Davranışçı Modeller

Ehlers ve Clark’ın (2000) TSSB’ye ilişkin bilişsel kuramı, TSSB’nin devam eden mevcut tehlike duygusuna yol açan travmatik bir olayın değerlendirilmesinin sonucu olduğu biçiminde kavramsallaştırır. Örneğin, bir kişi travmatik bir olayla yeterince başa çıkamayacağına inanırsa, gelecekteki tehditlerle başa çıkma yeteneğinden şüphe duyabilir ve daha korkulu olabilir. Bilişsel model aynı zamanda insanların travmatik olaylar sırasında ve sonrasında deneyimledikleri duygu yelpazesini de kabul eder. Bir zamanlar korkunun TSSB’de birincil duygu olduğu varsayılsa da araştırmalar, suçluluk ve utanç gibi diğer duygusal deneyimlerin hem yaygın hem de sorunlu olduğunu ve travmatik olay sırasında veya sonrasında bireysel değerlendirmeyle ilgili olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte travmaya bağlı suçluluğu ele alan bilişsel modeller, travmadan kurtulan birçok kişinin deneyimindeki suçluluk, utanç veya aşağılanmanın merkeziliğini ve sorunu kavramsallaştırma ve tedavi etmede önceden var olan şemaların önemini de vurgulamaktadır.

Psikolog Çiğdem Başyurt

KAYNAKÇA

Murray, H., Pethania, Y., & Medin, E. (2021). Survivor guilt: a cognitive approach. The Cognitive Behaviour Therapist, 14, e28.

Hayatta Kalanın Suçluluğu,travma,ölüm,TSSB,teori,suçluluk,

Hayatta Kalanın Suçluluğu,travma,ölüm,TSSB,teori,suçluluk,

Hayatta Kalanın Suçluluğu,travma,ölüm,TSSB,teori,suçluluk,

Hayatta Kalanın Suçluluğu,travma,ölüm,TSSB,teori,suçluluk,

istanbul psikolog,beşiktaş psikolog,şişli psikolog,online terapi,online psikolog,en iyi psikolog,tavsiye psikolog,psikolog ücretleri,istanbul psikolog çağrışım

Facebook
Twitter
LinkedIn
Telegram
Comments

Related posts