Rüyalara Genel Bakış

Rüyalara Genel Bakış

                          Rüyalara Genel Bakış

Rüyalarımıza ve rüya görürken beynimizdeki aktivasyonlardan bahsetmeden önce, hangi uyku evresinde rüyalarımızı görüyoruz biraz ondan bahsedelim. İlk olarak uyku evrelerinden bahsetmek gerekirse, NREM ve REM uykusu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.  Bu evrelerin belirlenmesindeki en temel vücut fonksiyonları; beyin elektrik aktivitesi, göz hareketleri ve kas hareketlerinde değişiklikler değerlendirilerek belirlenmiştir.  İki uyku evresi arasında biz rüyalarımızı REM evresinde görmekteyiz. ( 1957’de Dement ve Kleitman tarafından rüyaların bu uyku fazında görüldüğü keşfedilmiştir). Uykunun % 25’lik kısmını REM evresi oluşturmaktadır. Geriye kalan % 75’lik kısım ise NREM uyku fazındadır ve bu faz 4 evreden oluşmaktadır.

Her evre yaklaşık olarak 90 dakika sürmektedir. Uykunun ilk 3/1’ini oluşturan NREM de uykunun en derin hali mevcuttur. Burada uyku en huzurlu, rüyasız ve derin safhasındadır. Uykunun en derin, en iyileştirici ve en uygun dinlenme noktası 4. safhadır.  Daha sonra uyku evreleri ilerledikçe, uyku hafiflemeye başlar ( rüyasız evre ). Uykuya daldıktan 90 dakika sonra uykunun en hafif periyoduna ulaşmış oluruz ve bu periyodda uyanma ihtimalimiz oldukça yüksektir. Çünkü vücudumuzdaki ağrıları, etrafımızdaki sesleri ve hareketleri algılayıp uyanabiliriz. Uyandıktan sonra yeniden uyuduğumuz zaman  yukarıda bahsettiğimiz her evreyi tekrardan yaşıyoruz ancak uykumuz önceki kadar derin olmayabiliyor.

Rüyalarımızı gördüğümüz periyod REM uyku evresidir. Peki biz bu evredeyken tam olarak rüyaları nasıl görüyoruz? 1977 yılında Hobson ve McCarly tarafından ileri sürülen,  Aktivasyon-Sentez hipoteziyle açıklanmaktadır. Aktivasyon- Sentez Hipotezine göre,  beynimizde bulunan ve “ beyin sapı” olarak adlandırılan bu alanda nöronların ateşlendiği bir çok elektrik sinyali bulunmaktadır. Ve beynimizin ön kısmında bulunan ön lobumuz( düşünme kısmı), beyin sapından gelen bu rastgele sinyalleri anlamlandırmaya çalışmaktadır. Sinyallerin anlamlandırılması  tam olarak REM fazı dediğimiz uyku evresinde gerçekleşmektedir. REM uyku evresi boyunca beyin sapımız aktif haldedir. Beyin sapındaki  bu aktifliği, ön lob ve serebral korteks yorumlanmaya çalışır. İşte bu bölgelerdeki aktifleşme rüyalarımızı anlamlandırılmaya, anlam sentezlemeye çalıştığına işaret etmektedir. Bu varsayımda Aktivasyon- Sentez hipotezi olarak adlandırılır. Yani rüyalarımız, beynimizin beyin sapından aldığı rastgele sinyalleri çözmeye çalıştığı bir süreçtir. Ancak 2000’li yıllarda Domhoff tarafından yapılan bir araştırma sonucunda aktivasyon- sentez hipotezinde bazı eksiklikler olduğunu tespit etmiştir. Domhoff’ a göre beyin kökümüzden salgılanan kimyasallarımız rastlantısal etkilerinin  rüyalarımızda ki düzgün kronolojik sırayı sağlaması mümkün değildir. Domhoff rüyaların bir kısmının  sistematik olduğuna yönelik insanların dikkatini çekmek istemiştir. Bu noktada da bu tip ( sistematik rüya) rüyalarında açıklanabilir olması gerektiğini düşünmüştür. Bir çok bilim insanına göre ( Domhoff dahil)  ön beyin rüya oluşumunu kendisi başlatıp kendisi sürdürmektedir, hipotezi hakimdir.

Uyku evrelerimizden ve tam olarak uykunun hangi evresinde rüyalar gördüğümüze değindik. Daha sonra rüyalarımız ve beynimizdeki hangi alanların aktive olduğu ile ilgili aktivasyon- sentez hipotezinden, ancak bu hipoteze  Domhoff’un oluşturduğu karşı hipotezden bahsettik.

Freud rüyalar ile ilgili hipotezinde rüyaların bilinçdışımızı, isteklerimizi, dürtülerimizi ve duygularımızı yansıttığımızı savunur. Gördüğümüz rüyalar genellikle farkında olmadığımız, saklı olan şeyleri ortaya çıkarır. Bunu Freud’un buz dağı ile açıklayabiliriz. Buz dağının su yüzeyinde ki bilinç kısmı bizim bilincimizi, isteklerimizi, dürtülerimizi ve duygularımızı temsil ediyor.  Buz dağının su yüzeyinde ki bilinç kısmı bizim bilincimizi, isteklerimizi, dürtülerimizi ve duygularımızı temsil ediyor. Buz dağının su yüzeyinde ki bilinç kısmı bizim bilincimizi, isteklerimizi, dürtülerimizi ve duygularımızı temsil ediyor. Aslında Freud bununda ötesine geçerek, rüyaları 2 bölüme ayırabileceğimizi söyler. İlk kısım,  asıl içerik, burada rüyamızda gördüğümüz her ne ise aşikar olan gördüğümüz şeydir. İkinci kısım ise, bu rüyaların altında yatan gizli içeriktir. Bu kısımda ise düşünsel içerik denir. Yani rüyamızda gördüğümüz aşikar bir olanın altındaki anlam vardır. Freud bu iki yöntemi kullanılarak rüyaları bileşenlerine ayrılır. Freud’ a göre rüyalar hayatımızla ilgili büyük anlamlar taşımaktadır. Rüyaların yorumlanması ve anlamlandırılması, bize yaşadığımız çelişki ve problemleri anlamak ve çözmekte yardımcı olur. Bu rüyalar ilk bakışta bir anlam ifade etmeyebilir.  Ama bu iki önemli yaklaşım ile rüyalarımızı anlamlandırmaya çalışıyoruz. Freud’ un savunduğu düşünceye göre rüyalarımız, farkındalığımızın dışında kalan, içimizde yaşadığımız karmaşa ve problemlere işaret eder. “Aktivasyon-sentez teorisi” ise rüyalarımızın beynimizin beyin sapındaki elektrik sinyallerinden, ön lob ve serebral korteks tarafından anlam çıkardığı bir süreç olduğunu savunur. Bu iki yaklaşım birbirinden oldukça farklıdır ancak , her ikisi de rüyaların önemine işaret etmektedir.

PSİKOLOG FİRDEVS AKBULUT

Facebook
Twitter
LinkedIn
Telegram
Comments

Related posts