Kardeş Kıskançlığı

ocuğun kişiliği bu belirtileri çok fazla çeşitlendirebilir. Fakat temel olarak çocuğun anne ve babasından uzak durması kıskançlığa dair en büyük belirtilerden biridir. Çocuk aynı zamanda anne ve babasını dinlememeye başlar ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi fırsat buldukça kardeşlerine zarar verme eğilimi bulunur. Bu çocuklarda en önemli belirtilerden biri de gerileme görülmesidir. Gerileme ilkel bir savunma mekanizmasıdır. Çocuk kardeşinin doğumuyla birlikte yaşadığı üzüntüyü bu şekilde atlatmaya çalışır. Bunun diğer bir sebebi de ilgiyi tekrar kendi üstüne çekmek istemesidir. Mesela 4 yaşında tuvalet eğitimi almış bir çocuk kardeşinin doğumunun ardından altını kirletmeye, parmak emmeye başlayabilir. Ayrıca sürekli kâbus gördüklerini, tuvalete gitme ihtiyacının olduklarını söyleyerek de ilgiyi tekrar üstlerine çekmeye çalışabilirler.

Antisosyal Kişilik Bozukluğu (ASKB)

Bu bozukluğa sahip kişiler kontrolsüz ve düşünmeden hareket etme eğilimindedirler. Sıklıkla yalan söyleme, aldatma, manipülasyon, saldırganlık, kendilerinin ve başkalarının güvenliğini riske etmeyi içeren davranışlarda bulunurlar. Ani öfke patlamaları, maddenin kötüye kullanımı, sorumsuzluk, kendilerini olduklarından farklı tanıtma da bu davranışlara eşlik eder. Sabırsız, ben-merkezci, kişisel çıkarlarına düşkün, dürtüsel ve engellenmeye tahammülsüz olmalarıyla bilinirler. Bu sebeple insan ilişkileri ve bağ kurma konusunda zayıf oldukları söylenebilir.

Halo Etkisi: Kitabı Kapağıyla Yargılamak

Halo etkisi bir çeşit önyargı biçimidir. İnsanların bu etkiye kapılmasının bazı sebepleri vardır. Bunlardan biri de kişideki, parçaları bütüne bağlı görme eğilimidir. Kişi iyi bir parçanın iyi bir bütüne bağlı olduğunu ve bu bütünü oluşturan diğer parçaların da iyi olduğunu düşünür. Böylece bir önyargı oluşturan kişi kendine de bir kolaylık sağlayarak bir şeyin bütün özelliklerini öğrenmeden onun hakkında bir yargıya varır.

Üstbenlik Katılığı

Hem depresif hem de obsesif kompulsif nevrozlu kişilerde süperegonun katı, cezalandırıcı, haz düşmanı olduğu görülmektedir. Üstbenlik kişinin davranışlarını sınırlayıcı ve katıdır.

Depresif kişiliklerde oral dönem ile ilgili değerlerin baskın olduğu görülmektedir. Bu alım, sindirim, oral haz ile doyuma ulaşma, iyimserlik ve kötümserlik, umut gibi değerleri kapsamaktadır. Oral dönemde yaşanan alma-vermedeki dengesizlik yalnızca almayı düşünen veya almayı beceremeyen kişiliklerin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Üstbenlik depresif kişinin tam doyumunu engelleyici bir rol oynamaktadır. Kişi ona haz veren olay ve durumlardan kaçınmakta bir nevi kendini yoksun bırakarak cezalandırmaktadır.

ücretsiz terapi/ücretsiz psikolojik danışmanlık

Bilişsel Davranışçı Terapi Dalgaları

Insan psikolojisi ile ilgili öne sürülen teorilere genel olarak bakıldığında ortaya çıkan tabloda eğer insan psikolojisini gözlemlenebilir davranışlar çerçevesinde anlamlandırmaya yönelik bir çaba varsa duygu, düşünce ve istekler gibi gözlemlenmesi mümkün olmayan konuları irdelemeye olan çabanın da azaldığı görülür. Fakat bu duruma karşıt olarak bilişsel davranışçı terapide davranışlara ve içsel süreçlere yapılan vurgu dengelenmiştir. Bilişsel davranışçı terapi danışanların uyumsuz düşünce kalıplarını olumlu düşünce kalıplarına dönüştürmeyi hedefleyen, Aaron Beck tarafından geliştirilmiş olan bir terapi çeşitidir. Bilişsel davranışçı terapi de her terapi gibi o zamanın gerekliliklerine göre kendini değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Bu kurama 3 ana akım olarak bakılabilir.

Çekingen Kişilik Bozukluğu

Çekingen Kişilik Bozukluğu, yetersizlik ve olumsuz değerlendirmeye karşı aşırı duyarlılık ile karakterize edilmiş bir zihinsel sağlık durumudur. Çekingen Kişilik Bozukluğu olan kişilerin daima mücadele ettiği toplum tarafından onaylanmama, reddedilme ve yargılanma endişeleri vardır. Eleştirilmekten büyük derecede endişe duyarlar. Aslında tam olarak içlerine kapanık olmalarının, utangaçlıklarının sebebi bu süregelen kaygı uyandırıcı düşünceleridir. Bu kişilere ‘’Hayır, düşüncelerin gerçekleşmeyecek.’’

Bilinç Dışını Ortaya Koyan Freud

Psikanalizin Doğuşu

Anna O. 1859’da Avusturya’da Yahudi bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmişti. Rahatsızlıkları babasının tüberküloza yakalanıp yatağa bağlı kalmasıyla başladı. Anna, babasının bütün bakımlarını üstlenmişti. Ancak babasının hastalığı düzelmedi ve yaklaşık bir yıl sonra hayata veda etti. Anna babasının hastalığından önce sağlıklı bir yaşam süren biriydi. Ancak babasına olan bağlılığı onda bazı semptomların gelişmesine sebep oldu. Bu semptomlardan bazıları kısmi felç, uyku ve konuşma bozuklukları, halüsinasyon gibi rahatsızlıklardı. Anna, bu rahatsızlıklardan dolayı Breuer’e başvurmaya karar verdi

Obsesif ve Kompülsif Psikolojilerde İlişkisel Örüntüler

İlişkide Sömürüldüğünüzü Hissediyor Musunuz?

Sömürücü ilişkiler, bağlamı fark etmeksizin yıpratıcıdır. Kişinin üzerinde baskı kurup ihtiyaçlarının yok sayılmasına sebep olur. Bu gibi ilişkilerde bireyler suistimal edilen kendisi olmasına rağmen kendini özür dilerken, alttan alırken ya da kırgınlıklarını bir tarafa bırakıp karşı tarafı teselli ederken bulur. Kişi zamanla kendi isteklerinden, ihtiyaçlarından uzaklaşır. Bu durum kişiye psikolojik olarak zarar verir. Dolayısıyla sağlıklı ilişkinin varlığından ya da sürdürülebilirliğinden söz edilemez. Sağlıklı ilişkilerin birbirlerinin ihtiyaçlarına ve sınırlarına saygı göstermek üzerine kurulduğunu hatırlamak önemlidir.

Neden Erteliyorum?

Sürekli ertelediğimiz, yapmamak için bin bir bahane ürettiğimiz, düşünmek dahi istemediğimiz bazı durumların gündeme gelmesi ve en nihayetinde yerine getirilmesi gerekmesi bireylerde kaygı, üzüntü, öfke gibi olumsuz duygulara yol açabilir. Kişi, bu olumsuz duygularla yüzleşmemek ve kaygı verici durumun içine kendini sokmayı geciktirmek için işlerini, sorumluluklarını erteler. Aslında daha önceki deneyimlerimizin ve kendimiz hakkındaki düşüncelerimizin bu davranışla ilgisi var. Daha önceden aldığımız olumsuz sonuçlar, başarısızlık endişesi, hayal kırıklığına uğrama korkusu ve kendimizi nasıl gördüğümüz erteleme davranışını kuvvetlendirir

Çok Mu Fedakarız?

Borderline Kişilik Bozukluğuna Dair Farklı Bakış Açıları

Borderline kişilik bozukluğu ile özdeşleşmiş olan dürtüsellik, kendine zarar verme, duygulanımdaki dengesizlik ve sosyal ilişkilerdeki uyumsuzluk gibi özellikler kişinin biyolojik yapılanmasıyla ilişkili olduğu çalışmalarca saptanmıştır. Kendine zarar verme davranışı üzerinden örnek verilecek olursa, bireyin kendine yönelik bu yıkıcı davranışının altında serotonin seviyesindeki düşüklük yatabilmektedir. Serotonin azalması ve saldırganlık seviyesinin artması arasında pozitif bir ilişki gözlemlenmiştir. Diğer bir örnek ise bireyin reddedilmeye karşı olan aşırı hassasiyet ile alakalıdır. Borderline hastaların terk edilme karşısında bu kadar kırılgan olmasının altında yatan biyolojik sebep olarak noradrenerjik aktivitenin düşüklüğü görülmüştür.