Yaşadığımız Öfkenin Düzeyi ve Zamanı Ne Kadar Önemli?

Yaşadığımız Öfkenin Düzeyi ve Zamanı Ne Kadar Önemli?

Yaşadığımız Öfkenin Düzeyi ve Zamanı Ne Kadar Önemli?

Öfke hepimizin zaman zaman hissettiği bir duygudur. Günlük hayatta istemediğimiz bir durumla karşılaşabiliriz veya hayatımızda umduğumuz bir şeyin gerçekleşmediği zamanlar da olabilir. Böyle durumlarda kendimizi öfkeli hissetmemiz gayet normaldir. Her duygu gibi öfkeyi de belli bir düzeyde ve belli bir süre zarfında yaşamamız olağandır. Örneğin, partnerimizden ayrıldığımız zaman aşk acısı çekebiliriz. Genellikle aşk acısı çekmek, pek de yaşamak isteyeceğimiz bir duygu değildir. Farklı bir örnek olarak yası da verebiliriz. Aşk acısı gibi matem de yaşamak isteyeceğimiz bir duygu değildir. Ancak bu duyguların yaşanması gereklidir. Çünkü zamanında ve dozajında yaşayamadığımız bu duygular ileride fiziksel ya da ruhsal problemlere yol açabilir. Öfkeyi de zamanında ve belli bir düzeyde yaşamamız gereklidir. Peki, herkes öfkeyi zamanında ve aynı düzeyde mi yaşıyor? Ya öfkemizi aşırı tepkiler göstererek ve saldırgan davranışlarda bulunarak gösteriyorsak?

Yaşadığımız Öfkenin Düzeyi ve Zamanı Ne Kadar Önemli?

Yaşadığımız Öfkenin Düzeyi ve Zamanı Ne Kadar Önemli?

Hissedilen öfkenin aşırı tepkiler göstererek yansıtılması ve bu öfke ile saldırgan davranışlarda bulunulması kişiler için ve çevresindeki bireyler için problem oluşturabilir. Kişilerde dönem dönem agresif patlamalarla beraber tekrarlayıcı saldırganlık gibi abartılı davranışlar mevcut ise bu psikolojide aralıklı patlayıcı bozukluk olarak adlandırılır. Bu kişilerde klinik görünüme baktığımız zaman, tekrarlayıcı saldırganlık dürtülerine karşı koyamamak ve ciddi saldırganlıklarda bulunmak en önemli belirtilerdir. Başka bir deyiş ile aralıklı patlayıcı bozukluk, bir dürtü denetimi problemidir. Kişilerde saldırganlık davranışları ve öfke patlamaları ataklar şeklinde görülür. Bu ataklar tekrarlayıcıdır. Ayrıca, tek bir atak geçirmek böyle bir bozukluk denilebilmesi için yeterli değildir. Bireyler bu atakları “nöbet” şeklinde adlandırırlar. Bu nöbetler dakikalar ya da saatler sürebilir ve nöbetlerin sonunda kişiler kendiliğinden yatışırlar. Yansıtılan agresif atakların şiddeti ile atakların nedenleri orantılı değildir. Kişilerde agresif atak geçirirken göze çarpan bir “kontrol kaybı” da söz konusudur. Kişiler öfkelerini kontrol edememekten muzdariptir. Kontrol edilemeyen bu öfke atakların yıkıcı sonuçları olabilir. Bireylere bu öfke patlamalarından ve saldırgan davranışlarından hemen sonra bir rahatlama, hafifleme hissi gelebilir. Fakat bu rahatlama hissi uzun soluklu değildir. Atak sonunda kişilerde pişmanlık ve kendine yönelik kızgınlık söz konusudur. Çünkü bu agresif davranışlar bireyin benliğine yabancıdır. Atak dönemleri arasında bireylerde herhangi bir dürtüsellik ya da agresyon belirtileri görülmez (görülse bile yıkıcı olmaz). Genel olarak, ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkar.

Örneğin; kişi bir arkadaşı ile restoranda saat 19.00’da buluşmak için anlaşır fakat arkadaşı kafeye toplantısı uzadığı için 20 dakika geç gelir. Geldiği gibi de beklettiği için özür diler. Fakat kişi böyle bir durumda arkadaşı geldiğinde kontrolünü kaybederek bağırıp çağırmaya başlar ve masanın üstündeki kahve fincanını, vazoyu alıp fırlatır ve restoranı terk eder. Biraz zaman geçtikten sonra sakinleşir ve yaptığı bu davranıştan pişman olur. Bu, kişinin geçirdiği ilk atak da değildir. Atağın nedeni, kişinin bu düzeyde bir öfke patlaması ve saldırganlık göstermesi için ortaya çıkan stres etkeni ile uyumsuzdur. Kişinin böyle bir olayda kontrolü kaybedip atak geçirmesi ve geçirdiği atakların sonunda bundan pişmanlık duyması bunun bir aralıklı patlayıcı bozukluk olduğunu gösterebilir.

Kimimizin öfke patlamaları ve saldırgan davranışları bulunuyorken, kimimiz bu tip davranışlarda bulunmuyoruz. Peki bunun sebebi nedir? Yapılan araştırmalara göre bunun nedenleri arasında biyolojik faktörlerin yanı sıra, çocukluk çağı travmaları ve çocukluk çağında duygu denetimi kontrolünün sağlanamaması gösterilmektedir.

Aralıklı patlayıcı bozuklukta tedavi olarak psikoterapi ve farmakoterapi birlikte yürütülebilir. Davranışsal terapi özel olarak agresyonun kontrol altına alınmasında, aile terapisi ise özellikle ergenlik döneminde oldukça etkilidir. Bunların yanı sıra, sosyal beceri eğitimi, öfke yönetimine odaklı bilişsel davranışçı terapiler ve grup terapisi epey etkilidir.

Psk. Ecem ERBAY

Facebook
Twitter
LinkedIn
Telegram
Comments