Yaşantısal Aile Terapisi Aile Terapisi ve Duygusal Karşılaşım

 Yaşantısal Aile Terapisi Aile Terapisi ve Duygusal Karşılaşım

Burada ve şimdi deneyimi vurgusu yapan bir yaşantısal aile terapisi dalı doğmuştur. Gestalt terapisi ve karşılaşım gruplarından rol yapma ve duygusal yüzleştirme gibi teknikler alınırken, yontma ve aile resmi gibi dışavurumcu yöntemler sanat ve psikodramanın etkilerini taşır. Etkileşim dinamiklerinden çok, duygusal deneyimi odaklanan yaşantısal terapistler aile terapisindeki diğer yaklaşımlarından farklı görünüyordu. Yaşantısal yaklaşımda duygusal ifadelerin ön plana çıkarılması, günümüzde egemen olan sorun çözme odaklı indirgemeci davranışçı ve bilişsel yaklaşımların karşısında yararlı bir denge unsuru olarak karşımıza çıkıyor.

 

Kuramsal Yaklaşımlar
Yaşantısal terapinin temel önermesi, aile sorunlarının kökeninde yatan nedenin duygusal bastırma olmasıdır. Sistematik terapistler semptomatik davranışların kökenlerini aile içi etkileşimler de ararken, yaşantısalcılar bu etkileşimleri aile üyelerinin birbirlerinin savunma mekanizmalarına yaptığı yansıtmaların bir sonucu olarak görür. Bu bakış açısına göre de ailelerde olumlu değişimler yaratabilmesi için öncelikle aile üyelerinin, kendi gerçek duyguları korku ve kaygılarının yanı sıra umut ve istekleri ile bağlantı kurması gerekir. Bireyleri duygularını dürüst bir şekilde ortaya çıkarmalarına ve daha sonra da sahiciliğini güçlenmesi ile birlikte hakiki aile bağlarının da sağlamlaşmasına yardım etmeye çalışır. Satir aile üyeleri arasındaki iletişimin önemine dikkat çekerken temelde bireysel kendini ifadenin olduğunu söylüyordu. Aile sistemlerinden de söz edilmekte birlikte yaşantısal aile modeli yapılandırılmış bir örgütten çok, demokratik bir grubu andırıyordu. Esneklik ve özgürlük özellikle vurgulanıyordu. Tedavinin amacı, aile üyelerinin bireysel olarak kendileri için tamamlayıcı roller bulmalarına yardım etmekte ve ailenin bütünü daha az göz önüne alınıyordu. Bu, ailenin gereksinimlerinin yok sayıldığı anlamına da gelmiyordu, ancak bu gereksinimlerin bireysel gelişiminin peşi sıra geldiği düşünülüyordu. Yaşantısal terapinin temelindeki düşünceye göre, bireyin gelişimini ve ailenin bütünleşmişliğini desteklemek için duygulanım ve etkilerin özgür bırakılması gerekir. Savunmacılığın azaltılması ve deneyimin derin düzeylerinin özgürleştirilmesi, insan doğasının özünde iyi olduğu varsayımına dayanır. Yaşantısal terapi de kuramın ikinci plana atılmasına bir istisna Greenberg ve Johnson’un bağlanma kuramına dayanan duygusal odaklı çift terapisidir. Buna göre duygu, bağlanma tepkilerini düzenler ve ilişkilerde iletişimsel bir işlevi vardır. İnsanlar incinebildiklerini doğrudan dile getirdiklerinde eşlerinden büyük olasılıkla şefkatli bir tepki alırlar. Öte yandan güvensiz bağlanmış bir kişi incinmekten korkar ve bunun yerini öfke gösterirse alacağı tepki büyük olasılıkla kendini geri çekmek olacaktır. Dolayısıyla, bağlanma gereksinimi en çok olan kişi, bu gereksinimi göstermekten korktuğu için yakınlaşmak istediği sevdiklerini kendinden uzaklaştıracaktır. İşte bu ikilemin ilacı da yaşantısal terapinin konusudur: İnsanlarda savunmacı korkuları rahatlatmak ve böylece daha derindeki ve daha sahici duyguların ortaya çıkmasına yardım etmektir.

Normal Aile Gelişimi
İnsanlar kendi hallerine bırakıldıklarında kendilerini geliştirme eğilimi sergilerler. Doğuştan gelen bu kendini gerçekleştirme eğilimi toplumsal baskılar nedeniyle sekteye uğrar.  Toplum insanların içgüdülerini uysallaştırmak için baskı kurar ve onları grup yaşayışına uyumaya zorlar. Ne yazık ki kendini denetlemenin bedeli artık baskı olacaktır. Ailelerde huzur ve sükuneti sağlamak için buna kendi denetimlerini ekler ve böylece çocukları deneyimlerinden yabancılaştırır ve mistifikasyona dayanır.
İdeal olan, anne baba denetiminin aşırıya kaçmaması ve çocukların duygularını ve yaratıcı etkilerini destekleyen bir ortamda büyümesidir. Ebeveynler çocuklarını takdir eder, duygularını kabullenir ve deneyimlerini onaylar. Çocuklar hayatı tam olarak yaşamayı ve insana özgü duyguların tümünü sergilemeye teşvik edilir. Kısacası sağlıklı aileler, üyelerine kendileri olma özgürlüğünü tanır.

Davranış Bozukluklarının Gelişimi

Aile Terapisinin Bağlamı

aile

Davranışçı bakış açısına göre ailedeki sorunların kökeninde itkilerin yadsınması ve duyguların bastırılması yatar. İşlev bozukluğu görülen aileler kendini koruma ve kaçınma kapanına kısılmıştır. Bir deyişle duyum arayışı değil güvenlik arayışı söz konusudur. Birçok sorun kendini gösterir, ancak temel sorun duygu ve arzuların boğulmasıdır. İşlev bozukluğu görülen aileler çatışmadan korktuğu için birlikte geliştirdikleri ritüellere sıkı sıkıya bağlıdır. Belirsizlik kaygısı yaşadıkları için rutinlerini körü körüne bağlanırlar. Satir,sorunlu aileleri anlatırken duygusal cansızlık ortamını vurgular. Bu tip aileler soğuktur; yalnızca alışkanlık ya da görev gereği birlikteliklerini sürdürüyormuş gibi görünürler. Aile de sıcaklığın olmaması sonucunda insanlar birbirlerinden kaçınmaya işleriyle ya da diğer ilgi alanları ile meşgul olmaya başlarlar. Satir yıkıcı iletişimin duyguların boğulmasında oynadığı rolü vurgulanmış ve iletişimde dört sahtekarlığın kendini gösterdiğini söylemiştir: suçlama, yatıştırma, ilgisizleşme ve aşırı makul olma. Bu sahte iletişim örüntülerinin ardında hangi neden yatmaktadır? Düşük benlik saygısı.

Susan Johnson’a göre, sağlıklı bir ilişkide bağlanma ilişkisi güvenlidir; yani, duygusal ulaşılabilirlik ve duyarlılık söz konusudur. Güvenli Bağlanma hem sevgi içinde büyüme hem de güvenilir yakın bir ilişkinin verdiği kendine güven anlamına gelir. Bağlanma güvenliği tehlikeye düştüğünde ise insanların tipik tepkisi öfkedir ve bu itiraz ne yazık ki diğer kişi de beklenen duyarlılığı yaratmaktan çok, onu uzaklaştırır. Bu travmatik deneyimler, eşler arasındaki bağa zarar verir ve çözümlenmedikleri taktirde negatif döngülerin ve bağlanma güvensizliklerin sürmesine neden olur.

Terapinin Hedefleri
Aile sisteminde üç şeyi değiştirmeye çalışıyoruz. Birincisi ailenin bütün üyeleri, kendileri ve diğerleri ile ilgili gördüklerini ve duyduklarını, hissettiklerini ve düşündüklerini ve yine onların önünde, uyum içinde, bütünüyle ve dürüst bir şekilde dile getirebilmelidir. İkincisi, herkes kendi biricikliği içinde ele alınmalı ve ilişkide böyle kurulmalıdır ki, kararlar güç dengelerine göre değil, araştırma ve uzlaşma yoluyla alınabilsin. Üçüncüsü, farklılıklar açık bir şekilde kabul edilmeli ve gelişimi doğrultusunda kullanılabilmelidir. Fred  Dhul ve Bunny hedeflerinin yeterlilik, esenlik ve benlik değerinin güçlendirilmesi olduğunu söyler. Benlik saygısını vurgulayan Virginia Satir, düşük özsaygının ve bunun neden olduğu yıkıcı iletişimin, mutsuz ailelerdeki sorunların temelinde yattığına inanıyordu. Ailelerin kapanmayı ve dolayısıyla bireyselleşmeyi başaramadığı için tedavi ye başvurduğunu düşünüyordu. Aile üyelerinin kendi deneyim potansiyellerini ortaya çıkarmaya yardım edildiğinde, birbirlerini önemseme yeteneklerini de yeniden kazanacaklarına inanıyordu.

Davranış Değişiminin Koşulları
Aile terapisine yeni başlayanların düştüğü kavramsal yanlışlardan biri, ailelerin kırılgan olduğu ve terapistin onları kırmamak için dikkatli olması gerektiği düşüncesidir. Az bir deneyim ile bunun tam tersinin geçerli olduğu öğrenilir: etkili tedavi için güçlü müdahaleler gerekir ve yaşantısal terapistler bu gücü duygusal deneyimlerden alır. Terapist profesyonel rolünün ardına gizlenmek yerine aileler üzerindeki etkisini kullanarak değişimi harekete geçiren gerçek bir kişi olmalıdır. Kempler bunu şöyle anlatıyor: Bu yaklaşımda terapist görüşmeler sırasında ailenin bir üyesi olur ve elinden geldiğince katılım gösterir, takdir ve eleştiriden kaçınabildiği kadar bunları açıkta olabilmelidir. Güler ağlar isyan eder. Duyduğu utancı karmaşa ve çaresizliği hisseder ve paylaşır.
Satir’e ilgi ve kabullenme insanların deneyime ve birbirlerini açılmasının püf noktasıdır. İnsanlar değişebileceklerini düşünmüyor. Yeni, yabancı bir yere gitmek ürkütücü bir şeydir. Birisiyle çalışmaya başlarken onları değiştirmekle ilgilenmem. Ritimlerini bulmaya, onları katılmaya ve korktukları o yerlere girmelerine yardım etmeye çalışırım. Direnç, temelde bir insanın daha önce bulunmadığı bir yere gitmekten korkmasıdır.

Çoğu yaklaşımda hedef, aile üyelerinin zihinlerinden geçenleri birbirlerine söylemesini yardım etmektir, ancak bu yalnızca bilincinde oldukları duyguları paylaşacakları anlamına gelir. Artık birbirlerinden sakladıkları sırların sayısı daha az olsa da bilinçdışı gereksinimler ve duygular bakımından kendilerinden sakladıkları sırlar olduğu gibi kalır. Buna karşılık, yaşantısal terapistler aile üyelerinin her birinin deneyim düzeylerini yükseltmelerinin aile içinde daha dürüst ve içten etkileşimler doğuracağına inanır.
Bu örnekte içgüdülerini dinleyen terapist, yüzleştirme yoluyla aile üyelerinden birinin seanstaki duygusal yoğunluğunu artırıyor, bunu yaptığında ortaya çıkan kaygı da gizli bir sorunun gün yüzüne çıkmasına yetiyor. Sorun bir kez ortaya çıktığında da aile üyeleri bu konuda tartışmasını sağlamak için fazla bir baskı yapmaya gerek kalmıyor.

Terapistin bir aile üyesinin saldırganca sorgulaması rahatsız edici bir düşünce gibi görünse de bu yaşantısal terapi de az rastlanan bir durum değildir. Aile üyeleri kendilerinin önemsendiğini bir kez ikna oldu mu terapistten gelecek birçok şeyi kabullenebilir.

psikolog Tuğba DUMAN

Facebook
Twitter
LinkedIn
Telegram
Comments

Related posts