Bireysel Terapi Nedir?
Bireysel terapi, psikolojik sorunların tedavisinin danışan ve ruh sağlığı uzmanı tarafından bire bir olarak yürütüldüğü oldukça yaygın bir terapi şeklidir. Bireysel terapi sırasında ruhsal durumunuzu, duygularınızı, düşüncelerinizi ve davranışlarınızı inceleme fırsatına sahip olursunuz. Bireysel terapi, psikoterapi veya konuşma terapisi olarak da adlandırılmaktadır. Danışanların, eğitimli bir ruh sağlığı uzmanı ile güvenli, yargısız ve gizlilik esasının bulunduğu bir ortamda bire bir çalıştıkları bir süreçtir.
Bireysel terapi, bireylerin duygularını, inançlarını ve davranışlarını keşfetmelerine, zorlayıcı veya travmatik anılar ile çalışmalarına, yaşamlarında değiştirmek istedikleri yönlerini belirlemelerine, kişisel hedefler oluşturmalarına, kendilerini veya başkalarını daha iyi anlamalarına ve istenen değişime yönelik çalışmalarına olanak tanımaktadır.
Bireysel Terapi Hangi Psikolojik Sorunlara Yardımcı Olur?
Bireysel terapide; depresyon, kaygı bozuklukları, obsesif-kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, bipolar bozukluk, panik bozukluk, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, özgüven problemleri, stres yönetimi, öfke kontrolü, fobiler, sosyal anksiyete bozukluğu, kişilik bozuklukları, yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, uyku bozuklukları, alkol ve madde kullanım bozukluğu, ilişki ve iletişim problemleri, duygudurum bozuklukları konuları çalışılmaktadır.
Bireysel Terapide Hangi Yaklaşımlar Kullanılır?
Bireysel terapide uzmanlar tarafından genellikle; Psikodinamik Terapi, Bilişsel Davranışçı Terapi, Şema Terapi, Kabul ve Kararlılık Terapisi, Çözüm Odaklı Terapi, Diyalektik Davranışçı Terapi, Bütüncül Psikoterapi, Varoluşçu Psikoterapi, Kişilerarası Psikoterapi yöntemleri uygulanır.
Her bir yaklaşım belirli özelliklere, güçlü yönlere ve faydalara sahiptir. Psikoterapi yaklaşımları, klinisyenler için bir yol haritası görevi görür: Danışanlar ve sorunlarını anlama, çözümler geliştirme sürecinde onlara rehberlik eder. Bilinmesi gereken en önemli şey, psikoloğunuzun yardıma ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüz alanda uzmanlığa sahip olup olmadığıdır.
Terapiye Ne Zaman Başvurulabilir?
Terapi genellikle; bireyin kendi isteği doğrultusunda sosyal yaşamına, ilişkilerine veya okul/iş yaşamına dair alanlarda işlevsellik kaybı yaşadığını ve sorunlarının içinden çıkamayacağını düşündüğü zamanlarda önerilmektedir.
Bunlara ek olarak birey; daha sağlıklı ilişkiler kurabilmek, yaşam kalitesini artırmak ve bu tür hedeflere ulaşabilmek için gerekli becerileri öğrenmek adına psikoterapi arayışında olabilir. Ayrıca kendini tanıma, performans geliştirme, zorlu yaşam olaylarıyla baş edebilme gibi kişisel gelişim alanlarında da psikoterapi başvuruları sıklıkla görülmektedir.
Terapi Hedefleri, Sıklığı ve Süresi Nasıl Belirlenir?
Hedefler, terapötik sürece yön verir; danışman ve danışanın belirli bir yönde ilerlemesine yardımcı olur. Hedeflerin belirlenmesi danışanın aktif katılımı ile işbirliği içerisinde gerçekleştirilir. Hedef belirleme kişisel bir deneyimdir.
Bireysel terapi seansları tipik olarak 45 ila 50 dakika sürmektedir. Tedavinin sıklığı ve süresi büyük ölçüde ihtiyaçlarınıza, tedavi hedeflerinize ve terapistin uygulamalarına göre değişkenlik gösterir. Seans sayısı bir yaklaşımdan diğerine değişim göstermektedir. Örneğin kısa süreli ve uzun süreli psikodinamik psikoterapinin standartlaştırılmış bir tanımı olmasa da, uzmanlar tarafından toplam seans sayısı ve tedavi süresi bakımından farklılık gösterdikleri konusunda genel bir fikir birliği bulunmaktadır. Uzun süreli psikodinamik psikoterapide, danışan ve terapist tipik olarak her yıl en az 40 seansla bir yıldan uzun bir süreçte tedaviyi sürdürürler. Öte yandan kısa süreli psikodinamik psikoterapide, psikoterapi bir yıldan az ve 40 seanstan az olacaktır. Bilişsel davranışçı terapi ise genellikle 12 ila 20 hafta boyu süren seanslar gerektirir.
Cinsel terapi nedir?
Cinsel terapi, bireylerin cinsellik alanındaki davranışsal ve duygusal sorunlarının giderilmesi, cinsel sağlıkları ve ruh sağlıklarının korunması ve geliştirilmesini amaçlayan teknikler bütünüdür. Cinsel işlev bozuklukları sebebiyle bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, çiftlerin birbirlerini ve kendilerini tanımasını sağlamak, çiftler arasındaki veya bireyin kendi içindeki cinsel çatışmalarını çözmek ve bu çatışmalardan doğan kaygıyı azaltmak gibi amaçlarla belli teknik ve yöntemlerin alanın uzmanları tarafından uygulandığı terapi tekniğidir. Bireysel olarak veya çift olarak terapi alınabilir.
Cinsel işlev bozukluğu nedir?
İnsanlarda cinsel aktivite uyarılma ile başlar. Uyarılmanın giderek yükselmesi ve cinsel heyecanın artmasıyla beraber plato evresine geçilir. Plato evresinin doruk noktası ve üçüncü evre olan orgazma ulaştıktan sonra ise son evre olan çözülme yaşanır. Bu dört basamaklı süreç cinsel aktiviteyi oluşturur. Partnerler karşılıklı olarak doyuma ulaşıyorsa cinsellik normal kabul edilebilir. Ancak bu dört basamaklı sürecin herhangi bir basamağında meydana gelen bir sorundan dolayı cinsel işlev bozuklukları yaşanabilir. Cinsel aktivitenin çeşitli nedenlerle sağlıklı olarak gerçekleştirilememesi seksüel disfonksiyon olarak ifade edilir.
Terapistin süreçteki rolü nedir?
Cinsel terapist, öncelikle bireyin yaşadığı cinsel işlev bozukluğunun kişinin kendi içinde yaşadığı bir çatışmadan mı yoksa kişilerarası bir çatışmadan mı kaynaklandığını araştırır. Çünkü cinsel işlev bozuklukları sosyokültürel baskılar sebebiyle, psikiyatrik bir rahatsızlık sonucu, cinsellikle ilgili bilgi eksikliği ya da çarpıtılmış düşüncelerin bir sonucu olarak hatta bazen stres kaynaklı olarak bile ortaya çıkabilir.
Terapi sürecinde terapist, danışanların kendi cinsel sorunları; bunların temelinde yatan kişisel veya kişilerarası deneyimleri hakkında farkındalık kazanmalarını sağlamayı hedefler.
Cinsel terapi seanslarında herhangi bir fiziksel muayene veya girişim yapılmaz kişilerden veya çiftlerden herhangi bir cinsel uygulama yapmaları istenmez. Bütün bunlar mahremiyete aykırıdır.
Cinsel terapist tarafından gerek görüldüğü takdirde çiftlere veya bireye cinsellik hakkında kitap okuma, sağlıklı iletişim kurma gibi seanslar sırasında edinilmesi hedeflenen yeni bakış açısının gerçek cinsel hayata nasıl aktarılacağı konusunda çeşitli ev ödevleri de verilebilir.
En sık karşılaşılan cinsel sorunlar nelerdir?
- Cinsel tiksinti bozukluğu
- Orgazm bozukluğu
- Sertleşme bozukluğu (sertleşememe veya sertleşmeyi devam ettirememe)
- Geç boşalma- Erken boşalma
- Vajinismus
- Uyarılma bozukluğu
- Ağrılı cinsel ilişki
- Cinsel isteksizlik
- İlk gece korkusu
- Cinsel travmalar
- Cinsel fobiler
- Hiperseksualite (seks bağımlılığı)
- Cinsel dürtünün az olması
Ne zaman cinsel terapiye gidilmeli?
Kişi yaşadığı cinsel problemden kaynaklı ilişki kurmak konusunda korku ve kaygı yaşıyorsa,
Kişiler veya çiftler herhangi bir cinsel işlev bozukluğu yaşıyorsa ve bu bozukluk sonucunda çiftlerin arasında tartışma ve huzursuzluk yaşanıyorsa,
Yaşanan cinsel problemler hakkında açık iletişim kurulamaması ve yakınlaşmanın azalması sonucu çiftlerin ilişkisi olumsuz etkileniyorsa,
Kişiler veya çiftler cinsel hayatlarını daha sağlıklı ve daha doğru bir şekilde yaşamak istiyorsa cinsel terapiye başvurabilirler.
Cinsel terapi ne kadar sürer?
Yaşanan sorunun boyutuna, kişiyi veya çifti etkileme düzeyine göre değişiklik göstermekle beraber 10-15 seans arası sürer. Bu süre kısalabilir ya da uzayabilir. Seanslar sorunun boyutuna ve terapistin uygun gördüğü sıklığa göre 2 haftada bir veya haftada bir olacak şekilde planlanır. Seans süresi ortalama 50 dakikadır.
ÇİFT TERAPİSİ NEDİR?
Yakın ilişkiler genelde cinsel bir boyutu da olan, kişiye duygusal tatmin sağlayan ve kişilerin ihtiyaç duyduğu psikososyal bir olgudur. Her iki tarafında beraber oluşturduğu tüm çift ilişkileri kendine özgüdür ve diğerlerinden ayrılır. Çiftlerin ilişkiyi beraber oluşturuyor olması ilişkide çıkan sorunların iki taraftan da kaynaklandığı anlamına gelir.
İlişki problemleri aldatma, cinsel yaşamla ilgili problemler, sık sık tartışmak, kopukluk duyguları, dış stres faktörlerinden kaynaklanan sorunlar gibi pek çok durumu içerebilir. Çift terapisi kişilerin partnerleriyle olan ilişkilerini geliştirmeye yarayan bir psikoterapi biçimidir. Bireysel terapiden farklı olarak çift terapilerinde odak yakın ilişki üzerinedir ve kişinin günlük hayatta kim olduğundan ziyade ilişki içerisinde kim olduğu ve davranışları önem arz etmektedir. Çift terapisiyle ilişkinin hangi evresinde olunduğu, yaş, ırk, inanç fark etmeksizin bir gelişme görmek mümkündür.
Çift terapilerinde birincil amaç ilişkinin daha doyum verici hale getirilmesidir. Stres faktörlerinin olumsuz etkilerini kontrol edip alınan tatmini arttırmak çiftlerin birbirlerine daha yakın hissetmelerini ve ilişkiden keyif almalarını sağlar. Bunun yanında ilişkinin çeşitli boyutlarıyla bağlantılı sorunları tartışma ve çözme olanağı sunar. İlişkinin sağlıksız dinamikleri incelenirken partnerlerin oynadığı rol ve beklentilerdeki farklılıklar gündeme gelir. Çift terapisinde aynı zamanda taraflar inançlarını, değerlerini, dini duygularını konuşma olanağı elde ederler. Finansal durumlar da çatışmaların büyük bir kaynağı olabileceğinden, bunlar olabildiğince transparan bir şekilde ele alınarak açık şekilde gelirler ve harcama alışkanlıkları konuşulur. Birlikte zaman geçirmeye engel olan durumlar açıklığa kavuşturularak birlikte yapılabilecek aktiviteler belirlenir ve geçirilen zamanı daha eğlenceli hale getirmenin yolları araştırılır. Çiftlerin çocuk sahibi olma ya da çocuk yetiştirme konusunda aynı düzlemde olmamaları da görülen sorunlardan biridir. Dolayısıyla çift terapisinde bunları konuşmak için uygun bir zemin hazırlandığı gibi diğer aile üyeleriyle olan ilişkilerdeki sorunları da konuşulur. Seks ve yakınlıkla ilgili problemlerin olması durumunda da güvenli bir ortamda duyguları ve ihtiyaçları paylaşma olanağı bulunur. Bunların yanında çeşitli diğer stres faktörlerini de ifade etmek ve bunlarla başa çıkabilmek mümkün hale gelir.
Partnerlerden birinin çift terapisine sıcak bakmaması durumunda sorunlarla baş edebilmek için bireysel terapiye gitmek de fayda sağlayacaktır. Çift terapisine başlarken iki tarafın da rızasının olması önemlidir. Terapi almayı düşünen taraf partnerine buna neden ihtiyaç duyduğunu ve ne gibi faydaları olacağını düşündüğünü paylaşmalıdır. Uygun olan günler belirlenmeli ve bu alanda uzman bir terapist bulunmalıdır.
ÇİFT TERAPİSİNDE BELİRLİ YAKLAŞIMLAR
Duygu Odaklı Çift Terapisi: Duygu odaklı çift terapisi kişilerin arasındaki bağlanmaya odaklanır. Kopukluk duygularına neden olabilen örüntüler bu yaklaşımda incelenir.
Gottman: Gottman’ın tekniğinde çiftlerin arkadaşlıklarının kalitesi ve yakınlık düzeyinin arttırılması hedeflenir. Gottman çift terapisinde ilişkideki çatışma alanları ele alınarak kişilerin problem çözme becerilerinin arttırılması üzerine çalışılır
Ellen Wachtel’in Yaklaşımı: Bu yaklaşımda ilişkinin pozitif yönlerine odaklanılır. Partnerlerin karşı tarafı suçlamayı bırakıp kendi üzerlerine düşünmesi teşvik edilir.
Psikodinamik Çift Terapisi: Psikodinamik yaklaşımlı bir çift terapisinde partnerlerin birbirlerini daha iyi anlayabilmeleri için davranışlarının altında yatan umut ve korkuların açığa çıkarılması hedeflenir.
Davranışsal Terapi: Davranışsal yaklaşımlarda negatifliği besleyen davranışlarının bırakılması teşvik edilirken istikrar ve doyumu arttıran pozitif davranışların arttırılması yönünde çalışılır.
Bilişsel Davranışçı Terapi: Bilişsel Davranışçı Yaklaşım çift terapilerine uygulandığında çiftler arası uyumu bozan davranışlara neden olan hatalı ve çarpıtılmış düşüncelerin değiştirilmesi hedeflenir.
TEKNİKLER
Çift terapilerinde genellikle çiftlerin ihtiyaçları doğrultusunda farklı terapi ekollerinden teknikler ödünç alınır. Bunlardan bir tanesinde terapist aktif bir şekilde kişileri tanımaya çalışır. Bu sayede bir çeşit güvenlik duygusu yaratarak partnerlerin kendilerini ve birbirlerini daha iyi tanımasını sağlar. Aynı zamanda çift terapisi sayesinde problem ve çatışmaları çözme becerileri arttırılır, öfke kontrolü öğrenilebilir ve sorunlarla başa çıkma kapasitesinde de artış görülebilir. Bunların yanında kullanılan bazı diğer teknikler aşağıda
Duyguları tanımlamak: Bu teknikte terapist kişilerin duygularını tanımlayarak söze dökmesine yardımcı olur.
Geçmişi keşfetmek: Geçmişi keşfetmek kişilerin ilişkideki davranış örüntülerinin, korkuların, motivasyonların anlaşılmasına katkıda bulunur. Aynı zamanda geçmişten bugüne getirilen ve çözüşemeyen bir takım çatışmalar da bu sayede çözüme kavuşabilir.
Çözüme Odaklanmak: Bu teknikle birlikte çözülemeyen olumsuz davranış paternlerinin değiştirilmesi ve bunların yerine olumlu sonuçlar doğuran davranışların yerleştirilmesi sağlanıp sorunlar terapistin de yardımıyla birlikte çözüme ulaştırılır.
AİLE TERAPİSİ NEDİR?
Aileler bilinçli ve bilinçdışı belirli dinamikler üzerine kurulur. Aileleri kuran inançlar, zihinsel yapı, beklentiler, bireylerin ait oldukları kültür vb. unsurlar bu dinamikleri inşa eder. Aile terapisi sorunların altında yatan temel aile dinamiklerinin incelendiği ve iyileştirilmeye çalışıldığı bir terapi biçimidir. Genel itibariyle bireylerin değil, bireyler arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi üzerinde durulur. Aile terapisinde tüm fertler dahil edilerek çözüm aşamasına katkıda bulunmaları sağlanır. Ancak kimi zaman bütün üyeler terapiye katılmaya hevesli olmayabilir. Kişinin kararına saygı duyulmalıdır. Çünkü aile terapisinin en önemli koşullarından biri kişilerin çatışmaları çalışmaya hazır olmalarıdır. Ailenin tüm bireylerinin dahil olmadığı hatta yalnızca tek kişiyle aile sistemi üzerine çalışılan terapi biçimleri de mevcuttur. Soruna sebep olan durum ağırlıklı olarak eşlerin birbiriyle olan etkileşiminden kaynaklanıyorsa çift terapisi tavsiye edilir.
Aile terapisine başvurmanın pek çok sebebi olabilmektedir.
- Boşanma
- Aileye yeni bireylerin katılması
- Aileden birinin ölümü
- Sorumlulukların paylaşılmasındaki zorluklar
- Ailenin yaşadığı iflas
- Travma
- İlişki kurmadaki güçlükler
- Ailedeki bir bireyin sahip olduğu psikolojik rahatsızlıklar
- Fertlerinin isteklerini net ve açıkça ifade edememesi
- Ailenin iletişim problemlerinin olması
Bunun yanında kişilerin psikolojik problemlerinde aile içindeki dinamik önemli bir rol oynamaktadır. Aile içindeki bir birey aileye ait bir semptomun, bilinçdışı çatışmanın taşıyıcısı olabilmektedir. Bu, kişinin probleminin tek kaynağının aile olduğu anlamına gelmemektedir. Ancak terapi sürecine ailenin de dahil edilmesi kişinin başa çıkmasına yardımcı olabilmektedir. Aynı zamanda aile terapisiyle birlikte bilinçdışı çatışma gün yüzüne çıkartılır. Gerektiği durumlarda ailenin üyeleri terapiye ayrı ayrı alınabilir, ilaç tedavisi önerilebilir, bireysel psikoterapiyle devam edilebilir.
Aile terapisi yukarıda bahsedilen tüm bu sorunların aile sistemi içinde çözüme kavuşturulmasını sağlar. Birden fazla bireyin terapiye katıldığı durumlarda terapist tüm bireylere eşit mesafede durmaya ve onları anlamaya çalışır, taraf tutmaz. Bireylerin aile ilişkilerini ve birbirlerini anlamaları, kabul etmeleri sağlanır. Ailedeki ana problemler tespit edilip bunların çözüm yolları ve birlikte yaşamanın yolları araştırılır. Birbirlerine karşı açık ve saygılı olmaları desteklenir. Kullanılan terapi modeli değişse de iletişimi daha kaliteli hale getirmek ve problemleri açığa kavuşturmak temel hedeftir. Yaşantılara bir bütün olarak bakmak, tekrarlayan etkileşimleri tespit etmek önemlidir. Davranışsal kalıplar bu yolla fark edilip değiştirilebilir.
AİLE TERAPİSİNDE ÇEŞİTLİ YAKLAŞIMLAR
Aile terapisi 1950’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde sosyal hizmet uzmanlarının kişilerin problemlerinin aileleriyle birlikte değerlendirmesini fark etmeleriyle ve ailelerin de danışma görüşmelerine dahil edilmesiyle başlamıştır. Aile terapilerinde kullanılan bazı yaklaşımlar şunlardır:
Bilişsel Davranışçı Terapi: Bu yaklaşımda bireysel psikoterapiye benzer biçimde ailenin bir üyesinde bulunan problemin iyileştirilmesi üzerinde durulur ancak aile de tedavi sürecinde aktif rol oynar. Ruhsal bozukluk anlaşıldıktan sonra aile bu konuda bilgilendirilir ve ailenin davranış kalıplarının bunu nasıl etkilediği anlatılır. Ailenin problemi çözmeye yönelik becerileri geliştirilir.
Psikanalitik Aile Terapisi: Bu yaklaşımda aile üyelerinin arasındaki ilişkiler çalışılır. Freud’tan temel alarak ilişkilerin ebeveynle çocuk arasındaki geçmiş yaşantılarla şekillendiği teziyle birlikte çocukluktan gelen çatışmaların mevcut duruma etkileri keşfedilir. Bu çatışmalar tespit edilerek çözüme ulaştırılır.
Sistemik Aile Terapisi: Bu yaklaşıma göre birey hastalıklı sistemin semptomunu taşır. Ailenin diğer üyeleri kendi davranışlarını sorgular, diğer bakış açılarını fark etmeye çalışırlar. Aile problemleri çözme noktasında birlik olmaya teşvik edilir.
İkinci Kuşak Terapiler: Postmodern aile terapileri olarak da bilinen yaklaşımlardan bazıları çözüm odaklı aile terapisi ve öyküsel aile terapileridir. Bu yaklaşımlar otorite ve normlara karşı düşünsel bir bakış açısı barındırırlar. Ana unsur ise kişinin yaşadıklarıdır.
Feminist Aile Terapisi: Feminist aile terapileri teknikten ziyade bir duruşu temsil eder. Problemlerin sosyal, politik, kültürel nedenlerine bakılırken kadınların daha dezavantajlı bir konumda oldukları ve klasik terapilerin kadınlara karşı önyargılı oldukları düşünülür.
Oyun Terapisi
Oyun, çocuklar için iletişim kurmanın ve bizlerin onları anlayabilmemizin en sağlıklı yollarından biri olup, okul öncesi dönemdeki çocukların gelişimi için önem arz eder. Çocukların dil gelişimi bilişsel gelişimlerinin gerisinde kaldığı için dünyalarında olup bitenlere dair farkındalıklarını oyunlarıyla aktarırlar. Oyun terapisinde oyuncaklar çocuğun sözleri olarak, oyun ise çocuğun dili olarak görülür.
Amerikan Oyun Terapisi Derneği tarafından tanımlanan oyun terapisi; psikososyal sorunları çözmek ve istenilen gelişim düzeyine ulaşmak amacıyla oyunun iyileştirici gücünü kullanan bir terapi yöntemi olarak tanımlamıştır. Başka bir tanıma göre oyun terapisi, çocukların istenmeyen deneyimlerini düzenlemelerine yardımcı olan ve uzman terapistler tarafından çocuklara stres ve kaygıyla baş etme becerileri kazandıran bir terapi türüdür.
Oyun terapisi bebeklere, okul öncesi çocuklara, okul dönemi çocuklarına, ergenlik çağındaki çocuklara ve genç yetişkinlere uygulanabilir. Genellikle 3-12 yaş arası çocuklara uygulanır.
Oyun terapisinin okul öncesi dönemde görülen “karşıt olma-karşıt gelme bozukluğu, kaygı, akut travmalar, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, bağlanma problemleri, gelişimsel bozukluklar” üzerinde etkili olduğu gösterilmiştir.
Anna Freud, çocuk terapisinin oyunu da içermesi gerektiğinden ilk bahsedenlerden biriydi. Daha sonra Melaine Klein ile birlikte ilk oyun terapisi yöntemleri geliştirildi. 1950’lerde Carl Rogers danışan merkezli terapiyi geliştirdi. Virginia Axline, bu terapiyi çocuklara uyarlayan oyun terapisi ekollerinin ilk kurucularından biridir.
Oyun Terapisi Süreci
Fırsat verildiğinde, çocuklar duygularını ve ihtiyaçlarını yetişkinlerinkine benzer bir şekilde veya ifade sürecinde oynayacaklardır. İfade dinamikleri ve iletişim aracı çocuklar için farklı olsa da ifadeler (korku, memnuniyet, öfke, mutluluk, hayal kırıklığı) yetişkinlerinkine benzer. Çocuklar ne hissettiklerini veya deneyimlerinin onları nasıl etkilediğini anlatmaya çalışırken ciddi zorluklar yaşayabilir. Bununla birlikte, eğer izin verilirse, şefkatli, duyarlı ve empatik bir yetişkinin huzurunda, seçtikleri oyuncaklar ve materyaller, materyallerle ne yaptıkları ve anlattıkları hikayeler aracılığıyla içsel hisleri ortaya çıkarırlar.
Oyun terapisi süreci, terapist ile çocuk arasında, çocuğun kişisel dünyasını keşfetmek ve ayrıca terapistle çocuk için güvenli bir şekilde temas kurmak için oyunu kullandığı bir ilişki olarak görülebilir. Oyun terapisi, çocukların oyun sırasında, deneyimler ve ilişkili duygular yaşamaları için bir fırsat sağlar. Bu süreç, terapistin çocuğun dünyasının iç boyutlarını kişisel ve etkileşimli bir şekilde deneyimlemesini sağlar. Bu terapötik ilişki, çocuğa dinamik büyüme ve iyileşme sağlayan şeydir.
Çocuğun dünyası bir aksiyon ve aktivite dünyası olduğu için oyun terapisi terapiste çocuğun dünyasına girme fırsatı sağlar. Çocuk, olanları tartışmakla sınırlı değildir; daha ziyade, çocuk oyun anında geçmiş deneyimi ve buna bağlı duyguları yaşar. Axline (1947) bu süreci, çocuğun duyguları canlandırdığı, onları yüzeye çıkardığı, açığa çıkardığı, yüz yüze geldiği veya onları kontrol etmeyi ya da terk etmeyi öğrendiği bir süreç olarak gördü.
Oyun Terapisinde Yaklaşımlar
En sık kullanılan oyun terapisi türleri; çocuk-birey merkezli oyun terapisi, psikanalitik oyun terapisi, bilişsel-davranışçı oyun terapisi ve filial oyun terapisidir. Çocuk merkezli oyun terapisinde terapist, çocuğu olduğu gibi kabul etme ve empatik yansıtmalar yapan bir roldedir. Birey merkezli oyun terapilerinde çocuğun biricik olduğu yaklaşım üzerinde durulur ve yapılandırılmamış oyunlar sıklıkla tercih edilir. Birey merkezli oyun terapisinin erken dönemde gözlemlenen öz yeterlilik, içselleştirme sorunları ve TSSB için etkili bir yöntem olduğu ileri sürülmektedir.
Psikanalitik oyun terapisinin odak noktası diğer yaklaşımlardan farklıdır. Bu yaklaşım, çocuğun bireysel ilişkilerine ilişkin yansıtmaları teşvik edilerek duygu ve düşüncelerinin ortaya çıkartılmasını, böylelikle çocuğun bastırılmış istek ve hayallerinin keşfedilip duygusal rahatlama sağlanmasını amaçlar. Psikanalitik oyun terapilerinin bedensel şikayetler, bağlanma sorunları ve duygudurum bozukluklarının tedavisindeki etkin rolü dünya çapında yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur.
Bilişsel-davranışçı terapi başlangıçta yetişkinler için geliştirilmiş olsa da süreç içinde çocuklarda da kullanılmaya başlanmıştır. Genellikle ergenlik döneminde yapılan bilişsel davranışçı oyun terapisi, çocukların işlevsel düşünce ve davranışlarını geliştirmek için oyunları ve oyuncakları etkili bir şekilde kullanır. Bilişsel davranışçı oyun terapisi genellikle çocukluk çağında yaygın görülen istismar, kaygı, enürezis ve seçici mutizm gibi problemler için kullanılmaktadır.
Filial terapi, önde gelen birçok oyun terapisi kuramının (çocuk merkezli, psikanalitik, bilişsel davranışçı vb.) bir araya gelmesiyle oluşan bir oyun terapisi türüdür. Ebeveyn ve çocuk arasındaki etkileşimlerle ilerleyen ve yapılandırılmış bir dinamiği olan filial terapinin amacı, çocuk ve aile arasındaki iletişimi iyileştirerek işlevsel bir süreç oluşturmaktır. Filial terapiler ağır nöro-gelişimsel problemleri olan veya istismar öyküsü olan aileler dışında hemen hemen her türlü problemde kullanılabilmektedir.
HİPNOTERAPİ NEDİR?
Bir psikoterapi yöntemi olarak kabul edilen hipnoterapi, hipnoz yoluyla yapılan terapi biçimidir. Hipnoz kavramına baktığımızda kişinin arzu edilen bir düşünceye karşı motivasyonunun yükseltilmesi amacıyla telkin sistemlerinin kullanıldığı bir ikna sistemi, iletişim formu olarak tanımlanabilir. Hipnoterapi veya hipnoz trans olarak adlandırılan, dikkatin yoğunlaştırıldığı yüksek farkındalık durumudur. Hipnoterapiyi uygulayan uzman tarafından verilen gevşeme ve telkinlerle oluşan yoğun konsantrasyon ve amaca odaklanma trans adı verilen bedensel-zihinsel gevşemenin en önemli kısımlarındandır. Hipnoterapide birey dikkatini uygulayıcı yardımıyla o kadar odaklamış olur ki çevresinde olup biten pek çok şeyden dikkatini uzaklaştırdığından dolayı geçici olarak etraftaki birçok uyarıcıyı göz ardı edebilir.
Hipnozun tedavi anlamıyla kullanılması ve tedaviye destek yöntemi olarak kullanılması oldukça yaygınlaşmaktadır. Aslında tedavi sürecine destek olarak kullanılan hipnoz yöntemleri pek çok terapi tekniğini içermekte ve hipnoterapi adını almaktadır. Günümüzde hipnoz farklı tedavi alanlarında etkin bir biçimde kullanılabilmektedir. Yapılan araştırmalarda hipnozun depresyon, anksiyete, fobiler, diğer psikolojik tedavilere ek olarak madde bağımlılığı, kekemelik, tırnak yeme gibi tedavilerde kullanılan bir yöntem olduğu görülmüştür.
Hipnoterapi Teknikleri Nelerdir?
Bir hipnoterapi seansı sırasında, bireylerin zihinlerini odaklamalarına, telkinlere daha kolay yanıt vermelerine ve derinden rahatlamalarına yardımcı olan transa benzer bir durumu uyarma sürecinde rehberlik edilir. Hipnoterapi, bir soruna daha derinlemesine odaklanmanıza yardımcı olmak için hipnotik durumun artan farkındalığını kullanır. Hipnoterapi aşağıda açıklayacağımız teknikleri kullanır:
Gevşeme: Sorun yaratan bir davranışla veya korkularınızın nesnesiyle yüzleşirken bile kendinizi huzurlu ve rahatlamış bir durumda görselleştirmeniz için hipnoterapist tarafından yönlendirdiğiniz adımdır.
Telkin: Hipnoterapistiniz, sorununuzu yenmenize yardımcı olabilecek davranış değişiklikleri için nazik telkinlerde bulunabilir. Örneğin, fobik bir tepki sırasında kendinizi destekleyici olarak görmeniz öğretilebilir, böylece kendinize ve durumun üstesinden gelme becerinize güvenmeyi öğrenebilirsiniz.
Başa Çıkma Becerileri: Korku veya kaygılarla yüzleşirken kullanabileceğini yönlendirilmiş betimleme ve DUR! gibi bazı bilişsel-davranışsal başa çıkma becerileri öğretilebilir.
Geçmiş Deneyimlerin Keşfi: Üstesinden gelmeye çalıştığınız davranış veya sorunu ilk kez deneyimlediğiniz ve o anda nasıl hissettiğiniz hakkında konuşmaya bile teşvik edilebildiğiniz durumdur.
Hipnoterapinin Faydaları Nelerdir?
Bazı insanlar hipnoterapi ile dramatik sonuçlar yaşayabilseler de diğer durumlarda, insanlar kendilerini çok rahatlamış hissedebilirler. Hipnoterapinin faydalarından bazıları şunları içerebilir:
Farkındalık: Bazı kişiler tüm seans boyunca tamamen farkında kalıp olan her şeyi hatırlarlar ve hatta hipnoz altındayken sohbet edebilirler. Diğer insanlar ise o kadar derin gevşeme durumları yaşayabilirler ki olan bitenden kopuk bile hissedebilirler.
Odaklanma: Çoğu zaman çevremiz dikkatimizi dağıtır. İster televizyon yüksek sesle açık olsun, ister çocuklarınız dikkat istiyor veya eşiniz konuşmak istiyor olsun, tamamen kendinize odaklanmak zor olabilir. Bir faturayı ödemekten, yaklaşan bir projeden endişe duymaktan veya bu akşamki akşam yemeğini planlamaktan endişe duyuyor olabilirsiniz. Terapi seansı, bu günlük kaygıları ortadan kaldırmayı ve tamamen eldeki soruna odaklanmanızı sağlamayı amaçlar.
Gevşeme: Hipnotik durumda, derinden gevşersiniz. Bilinçli zihniniz sakinleşerek bilinçdışındaki sorununuza derinlemesine odaklanmasına izin verir. Ayrıca daha sakin olduğunuz için sorunlarınızla veya korkularınızla yüzleşmeye daha açık şekilde kendinizi bulabilirsiniz.
Hipnoterapi Hakkındaki Yaygın Yanlış İnanışlar
Hipnoterapi genellikle sahne hipnozu ile karıştırılır. Sahne hipnotistleri, kalabalığa harika bir gösteri sunacak dışa dönük bireyler ararlar. Deneklerinin gerçekten hipnotize edilip edilmediği tartışmalıdır ancak sahne şovu sırasındaki kişilerin gelen yönergeleri aşırı şekilde kabul etmeye istekli olduğu unutulmamalıdır. Hipnoterapi size olanları unutturmaz. Hipnotik haliniz sırasında meydana gelen şeyleri hatırlayabilecek, uykuda ya da bilinçsiz olmayacak ve hipnotik transı her an istediğinizde kırabilecek özgürlüğe sahip olduğunuzu bilmelisiniz.
Hipnoterapi kontrolü kaybetmenize neden olmaz. Hipnoterapi sırasında kontrol sizde kalır. Hipnoz altında bile kimsenin sizi isteğiniz dışında bir şey yapmaya zorlaması mümkün değildir. Elinizdeki işe dikkatinizi verecek şekilde ayarlanmış olacaksınız ve bu nedenle çevrenize dikkat etmeyebilirsiniz, ancak her zaman kendi eylemlerinizden, davranışlarınızdan ve ifadelerinizden sorumlu olacaksınız.
Hipnotize edilebilir olmak, daha az zeki olduğunuz anlamına gelmez. Bazı insanlar hipnotize edilemeyeceklerine inanırken, araştırmalar çoğu insanın belirli bir dereceye kadar hipnotize edilebilir olduğunu göstermektedir. İnsanların sadece yaklaşık %10’unu hipnotize etmek zor veya imkansızdır.
EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme Terapisi) Terapisi
Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme terapisi olarak dilimize çevrilen EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) terapi yaklaşımı; bilgi işleme modeline dayanan, psikodinamik, bilişsel davranışçı ve danışan merkezli terapi gibi farklı terapi ekollerinin çeşitli unsurlarını bütünleştiren yapılandırılmış bir terapi yaklaşımıdır. İlk önce tedavi etkileri travmatizasyondan kaynaklanan korku ve kaygıda bir azalma olarak görüldü, fakat daha sonra psikopatolojilerin temeli olarak görülen rahatsız edici anıları ve beynin bilgi işleme sistemini birleştirerek yeni bir terapi yaklaşımı halini almıştır. Geçmişte yaşanılan olumsuz deneyimlerin hafızada fizyolojik olarak depolanması psikopatolojinin temelidir. Yaşanılan olumsuz deneyimlerle ilişkili fiziksel duyumlar, o olayla bağlantılı olumsuz bakış açıları ve duygular sağlıklı bir şekilde işlenme imkânı bulamaz. Bu sebeple birey bilinçli olarak farkında olmamakla birlikte yıllar geçse bile üstünden o deneyimi hatırlatan benzer olaylar yaşadıklarında yoğun duygular ve fiziksel duyumlar hissederler. Böylece geçmişteki bireyin kapasitesini aşan yaşantılar onun bugünkü durumlara karşı uygunsuz tepkiler vermesine sebep olur. Yani danışanın şikayetleri ya da psikolojik belirtilerinin geçmiş yıllarda uygun şekilde işlenmemiş yaşantıların sonucu olarak görülür. EMDR’la ilgili ilk çalışmalara bakıldığı zaman travmatik anılar ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) belirtilerinin iyileşmesiyle ilgili yapılmıştır ve EMDR seansının ilk uygulanışından sonra klinik olarak anlamlı iyileşmelerin olduğu görülmüştür. Travmatik anılarla çalışmak danışan için sıkıntı verici olabilmektedir. Bu sebeple EMDR terapisinde hastanın kendi kaynaklarına yönelinir ve negatif duygulanımlarla başa çıkabilmesi için beceriler geliştirmesi üzerine çalışılır. Başlangıçta TSSB’yi tedavi etmek için tasarlanan EMDR, şimdi bağımlılıklar, kaygı, kronik ağrı, depresyon, yeme bozuklukları, panik atak, panik bozukluklar ve fobiler gibi çeşitli zihinsel sağlık durumlarını tedavi etmek için kullanılmaktadır.
EMDR terapisinin amacına bakıldığında bireyin doğal içsel bilgi işleme sisteminin etkinleştirilip, işlevsiz şekilde depolanan anı ve deneyimlere ulaşarak bunları işlevsel olacak şekilde yeniden dönüştürerek ruhsal ve duygusal durumun çözülmesini sağlamaktır. Terapi süreci yalnızca davranışsal bir duyarsızlaştırmanın ötesinde olup bireyin içgörüsünün ortaya çıktığı, negatif duyguların yerini pozitif duyguların aldığı ve bedensel duyumların değiştirilerek tüm bunların sonucunda yeni bir benlik algısının oluşturulmaya çalışıldığı bir süreç olarak görülür. Standart EMDR terapi protokolü; danışa öyküsü ve tedavi planı, hazırlık, değerlendirme, duyarsızlaştırma, yerleştirme, beden tarama, kapanış ve yeniden değerlendirme olarak 8 adımı içermektedir. Her bir adım için gerekli seans sayısı ve bir seansa dahil edilecek adım sayısı danışandan danışana değişiklik gösterecektir. Travmatik yaşantıların çalışılmasının rahatsız edici olmasının yanında danışanların sıklıkla tetikte olma ve aşırı uyarılmışlık halleri nedeniyle EMDR uygulamalarından önce bu kişilere kendilerini rahatlatabilecekleri ve kontrol edebilecekleri teknikler öğretilir. Danışandan kendisine rahatlık ve güven hissi uyandıran bir yer anımsaması veya hayal etmesi istenir. Bu uygulama güvenli yer egzersizi olarak adlandırılır ve danışanın duygusal durumunu rahatça düzenleyebilmesini sağlar. Ayrıca tedavide olumlu ve olumsuz bilişin saptanması üzerine çalışılır. Biliş, bireyin kendisi hakkındaki yorumları yansıtır. Travmatik deneyimler de bu bireylere aşamadıkları olumsuz bilişler geliştirir. Travmatik yaşantı çok önceden gelişmiş olsa bile kişinin kendisi hakkında olumsuz değerlendirmeleri olumsuz biliştir. Hatırlandığında ya da çağrışım yapıldığında işlevsel olmayan duygu ve davranışlara yol açarak bireydeki olumsuz kendilik algısını besler. Olumsuz biliş: “O olayı düşündüğünüzde kendiniz hakkındaki en olumsuz inancınız nedir?” sorusu ile saptanır. Başarılı bir tedavi sonrasında danışana olumlu inanç yerleştirildiğinde kişinin kendisi hakkında olumlu hisler geliştirebilmesi, kendisi için yeni tercihler yapabilmesi ve yeni beceriler kazanması için kaynak oluşturulur. Tedavi ile geçmiş algısı değiştirilerek kişideki geleceğe yönelik beklentilerinin etkilenmesi sağlanır.
EMDR’ın faydaları TSSB ve travma çözümünün ötesine uzanmakta ve bu terapötik yaklaşımın bazı potansiyel faydaları şunları içerir:
Olumsuz düşünceyi değiştirir: EMDR, zihninizi meşgul eden olumsuz düşünceleri tanımlamanıza, bunlarla mücadele etmenize ve bu düşünceleri değiştirmenize yardımcı olabilir.
Kronik ağrıyı azaltır: Araştırmalar, çift yönlü uyarımın beynin gevşeme ve rahatlama hisleriyle ilişkili bölgesini harekete geçirdiğini gösteriyor.
Benlik saygısını geliştirir: EMDR, kendinizle ilgili rahatsız edici anıları ve olumsuz düşünceleri hedefleyerek çalışır. Onları tanımlayarak, onları nasıl işleyeceğinizi ve iyileştireceğinizi öğrenirsiniz.
Minimum düzeyde konuşma gerektirir: EMDR’da, acı verici tecrübenizin her ayrıntısını açıklamak zorunda değilsiniz. Böylece özellikle travmaları hakkında konuşmakta güçlük çeken kişiler için bu terapi yöntemini yararlı kılmaktadır.