ALFRED ADLER

Adleryen Terapi||AŞAĞILIK VE ÜSTÜNLÜK KOMPLEKSİ||Bireysel Psikoloji

Gelecek, bizim çabamız ve amacımızla ilişkilidir, geçmiş ise yenmeye çalıştığımız aşağılık ya da yetersizlik duygusu için söz konusudur. Kendimizde bir şeyin eksikliğini hissetmeseydik, üstünlük sağlamaya ve başarı elde etmeye uğraşmazdık. Üstünlük çabası asla son bulmaz. Yaşam, demek bir amaca ya da bir ideal kişiye varmak için çaba harcamaktır.

Bir insan palavra savurur, övünüp duruyorsa, kendini başkalarından aşağı gördüğünden, yaşamın olumlu tarafında başkalarıyla boy ölçüşecek kadar kendini güçlü hissetmediğinden yapar bunu. Her insanda bir aşağılık duygusu vardır. Aşağılık duygusu tek başına bir hastalık olmayıp bireyin sağlıklı normal çabaları ve gelişimi için bir uyarıcı rolünü oynar.

Aşağılık duygusu ancak bir yetersizlik duygusunun insanı egemenliği altına alması ve onu iyi işler yapmaya teşvik etmek şöyle dursun depresif ve gelişim gücünden yoksun duruma sokması durumunda patolojik nitelik kazanır. Bireysel psikoloji, uykudaki vücut pozisyonlarının üstünlük ya da aşağılık duygularının belirtisi olma bakımından ne gibi bir anlam taşıdığını araştırmaktaydı. Kimi insanlar bir kirpi gibi tortop olup kıvrılarak yatar, yorganı başlarına kadar çekerler. İlgili pozisyon aşağılık kompleksini ele veren bir belirtidir. Bu kişi için cesurdur diyebilir miyiz? Ya da yatakta boylu boyunca uzanmış bir kimseye güçsüz, hayatın zorlukları belini bükmüş biri diye bakabilir miyiz? Uykuda yüzüstü yatanların dik kafalı ve kavgacı kimseler oldukları gözlemlenmiştir. (Adler, 1984)

YAŞAM ÜSLUBU

Yaşam üslubunun belli çevre koşullarına bağlı olduğunu görürüz; var olan çevre koşullarıyla insanın ilişkisini titizlikle saptamalıyız, bunu yaparken insan ruhunun çevre koşulları değiştikçe bir değişme geçireceğini gözden uzak tutmamalıyız. Kişinin, elverişli koşullardan ziyade elverişsiz yaşam koşullarında yaşam üslubu açık seçik ve belirgin olarak açığa vurur kendini. Geçmişten çok gelecek üzerinde toplanır ilgimiz; bir insanın geleceğini anlamak için de onun yaşam üslubunu bilmemiz gerekir. İçgüdülerini, uyarılarını, içtepilerini vb. bilsek bile, ileride olup bitecekleri kestiremeyiz.

Her insan bir yaşam üslubuna sahip olduğu için, bazen bir insanın geleceğini, kendisiyle konuşup sorulacak birtakım sorulara yanıtlar verdirterek saptamak mümkündür. Belli bir insanın yaşam üslubunu gözden geçirirken, normal yaşam üslubunu değerlendirmelerimize temel alırız. Topluma uyum sağlayabilmiş insanı ölçüt ve norm alıp, bireysel sapmaları buna göre belirlemekteyiz. Peki normal insan nasıldır? Normal insan, toplum içinde ve toplumla bir arada yaşayan bir bireydir; yaşam biçimi topluma öylesine uydurulmuştur ki toplum, kendisi istesin ya da istemesin, bireyin çalışmalarından belli bir yarar sağlar kendine.

Ayrıca normal kişi, psikolojik açıdan bakıldığında, karşılaşacağı sorun ve güçlüklerin üstesinden gelmesine yetecek enerji ve cesaretle donatılmış biridir. Oysa psikopatlarda he iki özelliğin de bulunmadığını görürüz. Toplumsal ve günlük hayatın sorunlarından kalkabilecek insanlardır bunlar. Diyelim ki bir kimse bir anısından söz açıyor; Annesinin küçükken kendisini ufak kardeşiyle alıp pazara götürdüğünü anlatıyor. Öğrendiğimiz bu anıya dayanarak, o kişinin yaşam üslubunu çıkarabiliriz.

Bu anıyı anlatmasından anlarız ki küçük bir kardeşinin olması kendisi için önem taşımıştır. O gün yağmur yağdığını, annesinin kendisini kucağına aldığını ama gözü küçük kardeşine takılınca, kendisini yere bırakıp kardeşini kucağına aldığını söylemiştir. Böyle bir kişi bir başkasının kendisine üstün tutulacağı bekleyişi içinde yaşar sürekli. Bu da bize onun neden bir topluluk içinde ağzını açıp konuşamadığını açıklar. Küçük kardeşinin annesinin dikkatini kendisinden daha çok üzerine çektiği duygusu içindedir. Ona göre annesi kardeşini kendisinden üstün tutmuştur.

Bu kişi kendisini toplumdan soyutlama yolunda ilerler. Böyle bir insana nasıl yardımcı olunabilir? Topluma gerekli uyumu sağlamış bir kimseden beklenen toplumsallık duygusunu vermektir. Bu kişiler sürekli olarak aşırı gerilim içinde, sürekli gözlerini çevrelerinde gezdirip kafalarındaki saplantılı düşüncelerinin doğruluğunu onaylayacak durumlar ararlar. Önemli olan, hastadaki aşağılık duygusunda hafifleme sağlamaktır. Bize düşen görev, hastanın yaşamsal amacını değiştirmektir.

Kendini çevreden soyutlama arzusu saklı yatmakta, bu da bir başkasının üstün tutulmasından kaynaklanmaktadır: işte bu düşünce kompleksini çözümleme konusu yapmak zorundayız. Hastadaki aşağılık kompleksini yumuşatmak için, onun gerçekte kendi değerini küçümsediğini kafasına sokmamız gerekmektedir. Hareket ve eylemlerine hangi güçlüklerin yol açtığını ona gösterebilir, sanki sürekli bir tehlike içindeymiş gibi yaşamaya eğilim gösterdiğini, başkalarının kendisine yeğ tutulabileceğini kendisine açıklayabilir, başkaları üzerinde iyi bir izlenim uyandırmak için beslediği niyeti suya düşürdüğünü anlamasını sağlayabiliriz. Bir eğlencenin organizatörlüğünü yapmak, dostlarının iyi vakit geçirmesine çalışan ve onlarla candan ilgilenen, onların isteklerini düşünen biri rolünü oynamak, bu gibi kimselerin durumunda hatırı sayılır bir düzelme sağlayabilir. (Adler, 1984)

Kaynakça

Adler, A. (1984). Yaşama Sanatı. A. Adler içinde, Yaşama Sanatı (s. 23-227).

Psikolog Gamze Özbek

Facebook
Twitter
LinkedIn
Telegram
Comments

Related posts