Bir Yudum Alkış!
Bu mesleğin en güzel yerini başlık seçtim yazıma, çünkü öyle! En güzel yeridir binlerce
kişi tarafından alkışlanmak. Ancak bir yandan da çok tehlikelidir. Çünkü, kendini her gece alkış
almaya alıştırırsan bir süre sonra tüm dünya etrafında dönüyormuş gibi gelir ve egona yenik
düşer “en …benim” demeye başlarsın. Halbuki işimiz “insanı, insana, insanca ve insanla
anlatma” sanatıdır. Sanatımız kutsaldır ve insancıldır. Bir oyuncu ben artık oldum derse o gün
karanlık bir perde onun üstüne sonsuza dek iner. Bilmez yıllarca o karanlık perdeyi belki ama
bir gün gelip o alkış sesleri sustuğunda anlayacaktır. Çünkü bizim mesleğimizde olmak kavramı
yoktur. Bizler ‘mış’ gibi yaparız. Bir doktorsanız en’iniz profesör olmak olabilir. Bir pilot
olarak en’iniz emekli olmak olabilir. Ancak bir oyuncu iseniz en’iniz ancak ölüm olur. Yıllar
boyunca her gece, her bir izleyicinizden bir şeyler öğrenirsiniz, her provanızda karşınızdaki
oyuncudan bir şeyler öğrenirsiniz ve her sahneye çıktığınızda ezberinizde olan cümleler o anda
ilk defa ağzınızdan çıkıyor, ilk defa zihninizde kuruluyor olmalıdır. Bu yüzden ben oldum
diyemezsiniz bunu dediğiniz zaman birer sahtekar olursunuz ve ilk kandırdığınız kendiniz
sinizdir. Mesleğim; tıpkı bir davulun sesi gibidir. Uzaktan dinlenilesidir. Ancak madalyonun
diğer yüzü, acımasız ve üzücüdür. Bazen kuru bir simitle gününüzü geçirecek kadar gerçektir.
Bazen kendini bilmez bir egoiste maruz kalırsın ve sırf yevmiye veriyor diye sessizliğe
gömülürsünüz. Hep beklersin dizi setinde; setin kurulmasını, sahnede; son zil sesini, film
setinde; klaketin birbirine vurmasını. Hep beklersiniz, sabredersiniz. Bir ustam ‘ Bu işin ilk kırk
yıl sefalet daha sonrası sefahat’ derdi. Mesleğim adına kuramlar geliştirenler yahut bu işin
duayenleri birçok şey söylemişlerdir aktörlük adına ancak beni tek etkileyen Haldun Taner
üstadın ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’ adlı oyunundaki Tomas Fasulyeciyan’ın tiradıdır.
Sözlerime bu tirat ile son verirken sahneler kapanmasın oyunlar tükenmesin demek isterim.
Zaten aktör dediğin nedir ki? oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz bu boş kubbede
bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde
soluk birer hayal olur kalırız. Görüyorum hepiniz gardıroba koşmaya hazırlıyorsunuz. Birazdan
tiyatro bomboş kalacak. Ama tiyatro, işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir
şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. Virjinya ile Hiranuşun bir diyaloğu eski
kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden
çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de
kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir,
replikler yerlerine kaçışır. Perde!