Kendilik Algısı
Herkesin kendisiyle ilgili belirli düşünceleri vardır. Kendimizi tanıttığımız belirli kalıplar vardır. Ya da ‘neyim ben?’ ‘Kimim ben?’ gibi sorulara verdiğimiz cevaplarımız illa ki vardır. Kendilik
algısını açıklamadan önce, kendilik kavramını açıklamak konu bütünlüğü açısından yararlı olacaktır. Kendilik kavramı birçok unsurdan oluşmaktadır. Bireyin kendisi ile ilgili hatıralarını, karakterini, yetenekleri ile ilgili olan inancı içerir. Sahip olmayı arzuladığımız şey ideal benliktir(kendilik). Bireyin kendisi ile ilgili olumlu ya da olumsuz değerlendirmeleri yani öz saygı ve başka kişilerin sizinle ilgili ne düşündüğü hakkında inançlar da kendilik kavramını anlama da önemlidir. Anne adayı olumsuz bir hamilelik geçirirse; travmatik bir durumla karşı karşıya kalırsa, gereğinde fazla kaygılı, stresli bir süreç yaşarsa kendilik oluşumu bu durumdan olumsuz etkilenebilir. Fakat yalnızca hamilelik sürecinin olumlu bir şekilde ilerlemesi kendilik oluşumu için yeterli değildir. Yeni doğan bebek ile annenin iletişimi
kendilik algısının gelişiminde ikinci aşamadır. Eğer ki anne ve yeni doğan bebek arasındaki ilişki normal bir süreçte ilerlerse, olumlu kendilik algısı oluşabilir. Peki nedir bu normal süreç? Öncelikle bebeğin fiziksel ihtiyaçları karşılanmalıdır. Örnek verecek olursak; ebeveyn bebeğin beslenme, giyinme, barınma, yeterli düzeyde hijyenini sağlama gibi ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Fiziksel ihtiyaç durumun en önemli ve belki de en gözlemlenebilir kısımlarından biridir. Fiziksel ihtiyaç durumun en önemli ve belki de en gözlemlenebilir kısımlarından biri olabilir. Kendiliğin oluşumu ve gelişimi için temel basamaklardan biri olabilir. Ancak bu durumun psikolojik açıdan kısmı bir diğer aşamadır. Başta da belirttiğimiz gibi anne ile bebeğin iletişimi çok önemlidir. Bu yalnızca sözel ya da gözlemlenebilir bir iletişim değildir. Sözel olmayan iletişim de kendiliğin gelişimi için önemlidir. Ebeveynin bebeğe karşı jest ve mimiklerini sevecen, güven verici olarak iletmesi gerekebilir. Anne bebeğe sonsuz bir sevgiyle yaklaşırsa bebekte bunun farkına varabilir ve kendinin önemli bir şahsiyet olduğunun farkında olabilir. Bebek yeni doğduğun da birincil bakıcısıyla-genellikle anne- yakınlık sürdürmek ister. Anne, bebeğe sözel olmayan yollarda ona güven aşılaması gerekmektedir. Ağlayarak ihtiyaçlarını karşılamayı arzulayan bebek eğer ki annesi tarafından tatmin edilirse, yavaş yavaş birincil bakıcısını tanımaya başlayabilir. Onunla bir bağ geliştirebilir. İlk yaşın sona ermesine doğru bebek bakıcısına karşı beklenti içinde olabilir. İlk üç yaş kendilik oluşumu için çok önemlidir. Kendilik algısı; bireyin kendini nasıl hissettiği, değerli görüp görmediği gibi öz değerlendirme kavramlarını içerebilir. Eğer ki anne yeterli ilgi sağlamazsa, bebeği değersiz hissettirecek tutumlar da bulunursa, bebeğin kendine karşı ilk izlenimi zaten değersizlik olacaktır. İlerleyen yaşlarda aynaya baktığın da kendini değersiz biri olarak algılayabilir. Bir dizi estetik ameliyatları olup, görüntüsünden memnun kalmayıp, kendini kusurlu hissettiği için kusurlarını makyajla kapatma girişiminde bulunan yetişkinler buna örnek olabilir. Çünkü birincil bakıcısı yani onunla ilk iletişime geçen kişi onu değersiz biri olarak hissettirmiştir. Kendilik algısı olumsuz olarak gelişecektir. Her zaman kendini yetersiz, değersiz ve işe yaramaz biri olarak algılayacaktır.
[caption id="attachment_54678" align="alignleft" width="500"]
Kendilik Algısı[/caption]
Doğumdan sonra beyin büyümeye başlar. Bu büyüme 18 ila 24 aya kadar devam edebilir. Bu 18-24 ay aralığında bazı beyin bölgeleri çok hızlı bir şekilde büyüyebilir. Gelişim gösteren bu beyin bölgeleri, dış uyaranlara karşı en hassas olan bölgelerdir. Kortikal alanlar, beynin diğer bölgelerinden daha geç oluşabilmektedir. Bu yüzden, dış uyaranlara karşı en hassas olan bölgeler olabilmektedir. Kendiliğin nörolojik merkezi olarak adlandırılan yani sağ prefrontal korteks yeni doğan bebeğin ilk yıllarının son aylarında meydana gelebilmektedir. Yaşamın ilk yıllarında, beynin sağ ön tarafı (sağ orbital prefrontal korteks) kendilikle ilgili bir alan meydana getirebilmektedir. Bu oluşum yaşamın ilk yıllarının sonuncu aylarından itibaren başlayarak ikinci yaşa hatta neredeyse üçüncü yaşa kadar devam edebilmektedir. Bu dönem bireyin ileriki yaşamında duygularını düzenleyebilmesi, anlayabilmesi ve yorumlayabilmesi için en önemli süreçlerden biri olabilir.
Yaşamımızın ilk yıllarında birçok açıdan annemiz ihtiyaçlarımızı karşılayan kişidir. Yeni doğan bir kişi bu ihtiyaçları tatmin etmeyi veya karşılamayı istese de yapamaz. Çünkü, O yıllarda bakıma muhtacızdır ve annemiz bizim tam anlamıyla yardımcı korteksimizdir. Çocuğun henüz gelişmemiş duygusal sistemi, annenin yardımıyla birlikte düzenlenebilir. Duyguların düzenlenmesi de ikili iletişim hayati önem taşıyabilmektedir. Bağlanma stili ise
duyguların ikili düzenleyicisi olarak görev almaktadır. İlk başta bahsettiğimiz, jest ve mimiklerin önemi burada devreye girer. Çocuğa duygularını ileten anne, ikilinin sağ beyinleri arasında etkileşim meydana gelir. Bağlanma stili, çocuğa karşı yapılan duygu tepkileri çocuğun sağ ön beyninde olgunlaşması ve ileriki yaşamı için ilişki kurulması için önemlidir. İlk 3 yılda gerçekleşen bu bağlanma ve duyguların aktarımı sağ beyinde depolanır. Peki güvenli bağlanma gelişmezse ve sağ prefrontal korteks yeterli düzeyde gelişmezse veya gelişirken olumsuzluklar meydana gelirse ne gibi problemler ortaya çıkar? İleriki yaşlarda meydana gelebilecek problemlerden biri ‘sahte benlik’ ortaya çıkabilir. Birey yaşamının tümünü, kendini topluma farklı göstermek adına bir maske takar. Yaşamının ilk yıllarında değersizlik algısına inandırılan çocuk, ileriki yaşlarda kendini ailesine, arkadaşlarına, iş çevresine kabul ettirebilmek için sahte bir benlik arayışına girer. Bu sahte benlik tarafından kuşatılan çocuk, arkadaşlarının arasında ileriki yaşamında iş ortamında eşinin yanında sahte benlikle kuşanır. Başkaları tarafından arzu edilen bir benlik arayışına girerler. Kendi istekleri değil, başkalarının isteklerine göre hayatını idame ettirirler
Yaşamın ilk yıllarında, kalıtımsal özelliklerini ilk izlenimlerine uydurarak, çocuk kendi prototipini oluşturur. Erken dönemde önemli olan anne sağlığıdır. Eğer anne sağlıklıysa-zihinsel ve fiziksel açıdan- çocuğun topluma kazandırılması açısından çok önemlidir. Bu yüzden çocuğun altını değiştirirken, yemek yedirirken onunla iletişime geçerken dahi bu süreci unutmamak gerekir. Çocuk kustuğunda ona iğrenerek bakmak, bizim için anlık bir duygu olabilir ancak çocukta iyi ve kötü mekanizması birleştirilmediği için, onda kalıcı hasarlar bırakabiliriz. Unutmayalım ki, her çocuk güvenilebilir hemcinsiyle ilk ilişkisini annesinin içinde kurar.
Sümeyye TOKTAŞ